Öğretim Elemanı Dr. Türkmen: "Bilim dünyasının, nükleer teknoloji geliştikçe kanserin tarihe gömüleceğine dair güçlü kanıtları var"

Hacettepe Üniversitesi Nükleer Enerji Mühendisliği Bölümü Öğretim Elemanı Dr. Mehmet Türkmen, bilim dünyasının, nükleer teknoloji geliştikçe kanserin tarihe gömüleceğine dair güçlü kanıtları olduğunu söyledi.

Refleks 

Türkiye, Mersin’de Rosatom tarafından yapımı devam eden Akkuyu Nükleer Güç Santrali (NGS) ile nükleer santral sahibi ülkelerin arasına katılmaya hazırlanırken, santralin Türkiye'de nükleer teknolojilerin gelişmesine de katkı sağlaması ve dışa bağımlılığını azaltması bekleniyor. Tarımdan hayvancılığa, tüketim ürünlerinden gıda güvenliğine, savunma sanayinden uzaya, havacılıktan elektrik üretimine kadar pek çok alanda kullanılan nükleer teknolojinin önemli alanlarından birini de sağlık sektörü oluşturuyor. Kanser, kalp hastalıkları, nörolojik bozukluklar gibi çeşitli hastalıkların tanı ve tedavisinde nükleer teknolojilerden faydalanılırken, Hacettepe Üniversitesi Nükleer Enerji Mühendisliği Bölümü Öğretim Elemanı Dr. Mehmet Türkmen, nükleer teknoloji ve kanser tedavisine ilişkin açıklamalarda bulundu. 

“Nükleer tesisler ülke içinde olmalı” 

Nükleer reaktörlerin ülke içinde olmasının önemine dikkat çeken Türkmen, “Araştırma reaktörleri, radyoterapinin yapı taşlarından olan radyoizotopların üretimi ve hastaya zamanında ulaştırılması bakımından son derece önemli. Günde yaklaşık 140 bin nükleer tıp uygulamasının gerçekleştirildiği dünyada, üretilen izotopların yüzde 90’ı hastalığın teşhisi için kullanılmakta olup önemli tedarikçiler Fransa, Kanada, Rusya, ABD, Avrupa’dır. Bu izotoplar doğada bulunmadıkları için de en gelişmiş teknolojiye sahip tesislerde üretilmek zorunda. Dolayısıyla kanserle amansız mücadelemizi sürdürebilmemiz için nükleer teknolojiye güçlü şekilde ihtiyaç duyuyoruz. Üstelik dakikalar mertebesine varabilen kısa yarı ömürleri nedeniyle üretildikten çok kısa süre içerisinde hastaya ulaştırılmaları gerekmekte. Bu yüzden bazı nükleer tesisin ülke içerisinde kurulması zorunluluğu var. Kanser tedavisinde nükleer reaktörlere bağımlı olduğumuzu söyleyebilirim” diye konuştu. 

“Kanserin panzehiri radyasyon” 

Radyasyonun canlı hücreleri etkileyebileceğini söyleyen Dr. Türkmen, “Ancak bu etki tedavi amaçlı da kullanılabilir” değerlendirmesinde bulundu. Türkmen, şunları söyledi: 

“Radyasyonun tedavi amaçlı kullanılması, dışarıdan bakıldığında bir hayli garip görünebilir. Tıpkı, zehirlenme vakalarında panzehirin yine zehrin kendisi olduğu gibi, kanser tedavilerinde radyasyonun tam da bu etkisi kullanılır.” 

“Radyoterapide başarı şansı yüksek” 

Radyoterapide başarı oranının, kanser tiplerine bağlı olarak yüzde 100’e kadar çıkabildiğini vurgulayan Türkmen, “Dünyadaki kanser oranlarına baktığımızda Avusturalya en üst sırada yer alır. Onu, Yeni Zelanda, İrlanda, Romanya ve ABD takip etmektedir. Türkiye ise bu sıralamada ilk 50’de bile değildir. Dünyada her 10 kişiden 2’si kanserden ölmektedir. Dünya genelinde en sık görülen kanser türleri ise akciğer, göğüs, kalın bağırsak, prostat, cilt ve midedir. Kanser türlerinin bu kadar çeşitli olduğu yerde tedavinin de çabuk ve etkili olması gerekir. Bu konuda, neştersiz bir tedavi yöntemi olan radyoterapi, bugün dünya genelinde göğüs, tiroit, rahim ve prostat için hastaların neredeyse tamamı, testis ve hodgkin lenfoma için yüzde 95 ve melanom için yüzde 92 başarı oranları ile oldukça iyi bir yerdedir. Tedavi için gama ışınları, elektronlar, protonlar, nötronlar gibi atom altı parçacıklarının neredeyse tamamı kullanılıyor. Bu parçacıkları üretmek için en gelişmiş araştırma reaktörlerine ve hızlandırıcılara ihtiyaç var. ABD ve Avrupa’da birçok hastanede araştırma ve eğitim reaktörleri hastane bünyelerinde yer alıyor. Hastalar, reaktör içerisinde tedavi ediliyor. Bizim ülkemizdeki 2 araştırma reaktörü ise tedavi amaçlı kullanılmıyor. Bunların yerine 100’ün üzerindeki radyoterapi merkezinde daha kompakt ve nispeten daha ucuz olan x-ray cihazları ve hızlandırıcılardan yararlanılıyor” şeklinde konuştu. 

“Nükleer tesisin ülke içinde kurulması zorunlu” 

“Günümüzde nükleer teknoloji seviyesi ile üretilemeyecek neredeyse hiçbir radyoizotop yoktur” diyen Türkmen, nükleer tıp uygulamalarındaki dışa bağımlılık sorunun çözülmesi gerektiğine dikkat çekti. Türkmen, “Nükleer reaktörlerde kullanılan görüntüleme cihazları, detektörler, dozimetreler, zırhlama malzemeleri gibi teknolojik ürünlerin tamamı nükleer tıp alanında da kullanılıyor. Dolayısıyla bir alandaki gelişme diğer alanın da gelişmesine yardımcı olacaktır. Işın tedavilerinde kullanılan doğrusal hızlandırıcı cihazların, radyasyon dozu ölçen dozimetrelerin ve yine radyasyon ölçümünde kullanılan detektörlerin tamamı yurt dışından sipariş ediliyor. Bazı izotoplar araştırma reaktörleri olmadan yeterli miktarda üretilemiyor; hızlandırıcılar da az miktarda fakat pahalıya üretiliyor. Radyoizotoplar, çok kısa süre içerisinde hastaya ulaştırılmak zorunda. Örneğin, karaciğer kanseri tedavisinde kullanılan itriyum-90 izotopunun radyoaktivite seviyesi 64 saat içinde yarıya düşüyor. Ülkemizde, geniş çaplı nükleer uygulamaların gerçekleştirilebileceği bir araştırma ve eğitim reaktörüne ihtiyaç var. Nükleer tesisin ülke içerisinde kurulması zorunlu. Dünyada her yıl 50 milyona yakın nükleer tıp uygulaması gerçekleştiriliyor, radyoizotop ihtiyacı yıllık yüzde 5 oranında artıyor. Nükleer tıp radyoizotop market büyüklüğü 11 milyar dolara ulaştı. İzotop üretim teknolojilerinde önemli bir oyuncu olmak için ülkemizde gerekli girişimlerin acilen başlatılması gerekiyor” ifadelerini kullandı. 

“Yeni tedavi yöntemleri için nükleer teknoloji şart” 

Nükleer teknolojilerin kanserle mücadelede çok önemli gelişmelere gebe olduğuna dikkat çeken Türkmen, “Işın tedavisi yapılacak bölgede kanserli hücrelerin yanı sıra bir miktar sağlıklı hücre de kaçınılmaz olarak ışınlanır. Doğrudan ve sadece kanserli hücreleri yok etme fikrine dayanan ‘Bor Nötron Yakalama Tedavisi’nin önümüzdeki birkaç on yıl içinde bu soruna çare olmasını bekliyoruz. Ayrıca, kişiselleştirilmiş tıp uygulamaları ile kanserin teşhisi, vücut içindeki konumu, dağılımı ve büyüklüğü kesin olarak belirlenecek; kişiye özel tedavi planı hazırlanabilecek ve hasta daha az radyasyona maruz kalarak hızlıca tedavi edilebilecek. Tedavi maliyetleri azalacak; başarı oranları ciddi miktarda artacak. Nükleer teknoloji geliştikçe kanserin bir hastalık olmaktan çıkacağına dair güçlü kanıtlarımız var. 21’inci yüzyılda hayatımızı şekillendiren, kolaylaştıran, yaşam konforumuzu artıran her ne varsa nükleer bilim ve teknolojideki gelişmeler sayesindedir” dedi. 

“Ulusal protokol gerekiyor” 

Kanser tedavisinde ulusal protokol ihtiyacına işaret eden Türkmen, “Ayrıca, kanser tedavilerinde ülkemizin yabancı hastalara bir cazibe merkezi olması için geniş çaplı nükleer uygulamaların gerçekleştirilebileceği bir araştırma ve eğitim reaktörüne ihtiyaç duyulmaktadır. Son olarak, şu anda kullanılan tedavi protokolleri yurt dışı kaynaklıdır. Ulusal protokollerin oluşturulması radyoterapi alandaki eksikliklerimizi hızlıca kapatmak için önemlidir” değerlendirmesinde bulundu. 

“Sadece kanser tedavisinde değil, her alanda hayatı çok kolaylaştırıyor” 

Nükleer teknolojinin sadece kanserle mücadelede değil, her alanda hayatı çok kolaylaştırdığını kaydeden Türkmen, “Nükleer görüntüleme teknikleri bugün, diş filmi çekiminden AVM’lerde güvenlik amaçlı kullanımına kadar birçok alanda değerlendiriliyor. Görüntüleme teknikleri sayesinde uçak, gemi gibi taşıtlardaki sorunlar önceden fark edilmekte olası kazaların önüne geçilmektedir” diye konuştu. 

Sağlıkta yerlileşmeye katkı 

Öte yandan, Türkiye'de nükleer teknolojinin gelişmesinin sağlıkta yerlileştirilmeye katkı sağlayacağı öngörülüyor. Ülkenin ilk nükleer enerji santrali Akkuyu NGS'nin de hem teknoloji gelişimine hem de insan kaynağının gelişimine katkı sağlayacak önemli bir proje olduğuna dikkat çekiliyor. Santrali yapan Devlet Atom Enerjisi Şirketi Rosatom'un ana faaliyetlerinden birini de nükleer tıp oluşturuyor. Bilhassa, Rosatom Devlet Kuruluşunun iştiraki şirketlerinden Rusatom Healthcare, Rosatom çatısı altında bu alanda faaliyet gösteriyor.