Pandemi uçurumu büyütüyor
Refleks
Prof. Dr. Mahir Fisunoğlu
Pandeminin birinci yılı geride kalırken ABD, Çin ve İngiltere’de iktisaden büyüme başladı. Düşük gelirli birçok ülke ise uzun çabalardan sonra kurtulabildikleri yoksulluk sınırına yeniden dönmemek için uğraş veriyor. Covid-19, eşitsizlik yaratan bir virüs haline gelmek üzere.
ABD, önümüzdeki yılları yüksek büyüme hızları ile karşılamanın hesaplarını yapıyor. İngiltere İkinci Dünya Savaşı sonrası en yüksek büyüme oranlarına ulaştı. Çin ise, 2021’in ilk çeyreğinde yüzde 18 büyüdü.
Gelişmiş ülkelerin kendi içindeki ve gelişmekte olan ülkelerle aralarındaki yarış, meşhur fıkradaki konuma döndü: “Aslandan hızlı koşmayacağım, senden hızlı koşacağım.”
Özetle, pandemiden erken çıkmanın hesapları yapılıyor.
Gelişmekte olan ülkeler tam bir çıkmazın içinde. Aşılama yeterince yapılamıyor ve hükümetler ekonomilerini kurtaracak destekleri vermekten uzak, büyüme oranları düşük. 2020’den sonra ikinci bir büyük daralma yaşayacaklar; fakat buna dayanmaları çok zor. Pandemi öncesi büyüme oranlarını yakalamaları için yıllar geçebilir. Bu uyarıyı Uluslararası Para Fonu (IMF) da yapıyor. Gelişmekte olan ülkeleri bekleyen en önemli tehlike ise, artan ve önümüzdeki yıllarda da artacak olan gıda fiyatları…
1789 Fransız İhtilali’nin ve 2011 Arap Baharı’nın en önemli nedenlerinin başında artan gıda fiyatlarının geldiğini hatırlarsak, Kolombiya’daki toplu gösterileri endişe içinde izleyebiliriz. Artan gıda fiyatları enflasyonu artırırsa, merkez bankaları sıkı para politikaları izlemeye yönelebilir ve bu da iktisadi büyümeyi geciktirebilir.
Hindistan’ın durumu ise felaket olarak niteleniyor. Oksijen tüpü yetersizliği birçok can kaybına neden oldu. Günlük ölüm sayıları 4 bin civarında ve gerçek sayının daha fazla olduğu belirtiliyor. Tespit edilen vaka sayısı ise günlük 400 bin.
Gelişmekte olan ülkelerde eğitim, siyasi ve iktisadi gelişmenin en önemli sınıfı olan orta sınıf hızla daralma gösteriyor. Bu, gelecek için karamsarlık yaratacak bir gelişme. Çin ve ABD’deki orta sınıfın kayıpları ise çok fazla değil.
Pandemi başlayıncaya kadar, gelişmekte olan ülkeler yüksek büyüme oranları ile gelişmiş ülkelerle aralarındaki farkı kapatıyorlardı. 2008 krizi sonrası –zaman zaman aralarında Türkiye’nin de olduğu– bir grup ülke, kısa adı ile “yükselen ekonomiler” gelişmiş ülkelerin duraklamasını telafi bile etmişlerdi.
Emtia ihracatı Latin Amerika’da 15 yıllık kesintisiz büyüme yarattı, milyonlarca insan yoksulluk sınırı üstüne çıkabildiler. 2020 yılındaki daralma ise yüzde 7,5 ile son 100 yıldaki en kötü daralma oranı oldu. 100 milyon çocuğun okula gidemediği ve daha kötüsü, bir daha okula dönemeyecekleri hesap ediliyor. Bu sayı, Latin Amerika’daki okul çağındaki çocukların yarısı. Orta ve Batı Afrika ülkeleri ise sadece Covid-19 ile değil, sıtma ile de mücadele ediyorlar. AIDS sonrası, Afrika’da milyonlarca çocuk ve genç yaşamlarını kaybediyor.
Dünya Bankası, pandeminin bütün dünyada 150 milyon kişiyi aşırı yoksulluk sınırının altına iteceğini hesaplıyor. Geçen yıl bu sayı 100 milyon idi. Gelişmekte olan ülkelerin mutlaka aşıya ulaşması gerekiyor. Bu ülkelerdeki 1,5 milyar kişinin sadece binde 4’ü aşıya ulaşabildi. Sağlık sistemlerinin ne kadar yeterli olduğu ve ne kadar hastaya bakım ve tedavi sunabilecekleri kuşkulu. Avrupa ve Kuzey Amerika ise yurttaşlarının yüzde 30-50’sini aşılayabildi ve hızlı bir şekilde aşılamaya devam ediyor. ABD’de “seyyar aşı ekipleri” kuruldu, isteyene aşı yapıyorlar.
Aşılarda patent haklarının kaldırılması ve aşının bir kamusal mal olduğunun kabulü akla uygun geliyor. The Economist’in haberine göre Pfizer aşısının üretimi için 19 ülkedeki 86 tedarikçiden sağlanan 280 değişik “girdi” kullanılıyormuş. Daha kolay üretilen aşıların patentlerinin serbest bırakılması daha yararlı olacaktır. Ya da Dünya Bankası ve IMF gibi kuruluşların, Avrupa Birliği’nin ve zengin ülkelerin aşı satın alıp fakir ülkelere vermesi gerekiyor.
Gelişmekte olan ülkeler için bir diğer kötü haber de dış borçları. Pandemi başlarken bu ülkelerin çoğu yüksek dış borçlu idi ve gelişmiş ülkelerdeki yüzde sıfır, hatta negatif gecelik borçlanma oranlarına karşı gelişmekte olan ülkelerde borçlanma faizi oranı yüzde 4. Bu ülkelerin kalkınmaları için gerekli olan uzun dönemli borçlanma oranları için ise faiz oranları daha yüksek. Lübnan, Arjantin ve Zambiya dış borçlarını ödeyemiyor. Bu durum, hükümetleri daha korumacı politikalara yönlendirebilir ve iktisadi düzelme gecikebilir.
Çin ve ABD’deki iktisadi büyüme, bu ülkelerin emtia talebinin artmasına ve emtia ihraç eden sınırlı sayıda Afrika ve Latin Amerika ülkelerinin iktisaden büyümelerini sağlayabilir. Ancak kriz bittiğinde birçok gelişmekte olan ülke daha fakir ve daha borçlu olacak.