Refleks -
Sabah, okuduğum köşe yazısı
şöyle başlıyordu:
“Puslu, serin bir Akdeniz
sabahını yazmak istedim bugün. O yarı aydınlık geceyi, şafağın söküşünü,
kentlerin hareketlenmesini… Köleliğe dönüşmüş bir özlemi, düşlerde belleklerde
kalmış bir tutam sevgiyi nasıl anlatabilirim Akdeniz şehirlerini yazarken?
Yüreğimizin içinde kopan fırtınaları… Yaşamı, aşkı, özgürlüğü… Kimi kaçışları,
umutların tükenişini…”
Köşe yazısı duygularımı
okşarken ben bir bahar sabahında omzuma konmuş kuşlar hayal ediyorum.
Gagalarıyla boynumu gıdıklayışlarını, beraberinde attığım kahkahayı, çevremde uçuşup durmalarını…
LACİVERTLEŞEREK KIRMIZILAŞAN BİR GÖKYÜZÜ
Sabahın erken saatlerinde
balkondan caddeyi izliyorum. Kaldırımlarda yürüyen birkaç adam, durakta otobüs
bekleyen bir kadın, kahvaltılık simit satan bir çocuk görüyorum. Sonra
gökyüzüne bakıyorum uzun süre. Aklıma, okuduğum köşe yazısının şu satırları geliyor
yeniden:
“Güneşin tırnakla yırttığı
gece, lacivert rengini gittikçe yitirip, önce kırmızılaşıp, ardından da
mavileşiyordu. Gecenin taşlarına bağlanmış bir sarmaşık gibiydi her şey gün
ağarırken.”
Laciverdi, kırmızıyı, maviyi
fiilleştirmeye başlıyorum gökyüzüne bakarken. “Lacivertleşen bir gökyüzü!”
diyorum: “Kırmızılaşan bir gökyüzü!”… “Mavileşen bir gökyüzü!”…
Akreple yelkovan birbirini kovaladıkça, renkler de birbirini kovalamaya başlıyor o vakit. Önce lacivertleşerek kırmızılaşıyor, ardından da kırmızılaşarak mavi mavi oluyor.
YAĞMUR VE PORTAKAL ÇİÇEĞİ KOKULARI
Dışarı çıkıyorum. Havada
rutubet var. Belki az sonra yağmur da başlayacak. Gök gürültüsü, derin
sessizliği bozacak. Düşünmeksizin yürüyorum kaldırımlarda. Portakal çiçeklerinin
kokusu Çukurova’da baharı müjdeliyor. O müjdeleyici kokuyu içime çekiyorum. Yüreğimde
kıştan kalan buzlar erimeye başlıyor. Baharın ışıltısı gözlerimi kamaştırıyor.
Yağmur hafiften atıştırmaya başladı bile. Toprak, kendini kokulaştırıyor. Yağmur ve portakal çiçeği parfümlü bir koku bu! Mis gibi bahar kokuyor. Yağmur hafif, fakat iri iri yağıyor. Yağmur damlaları yere düştüğünde kocaman kocaman ıslaklıklar oluşturuyor yerde. Gökyüzünde bulutlar da renk değiştiriyor şimdi. Önce beyazlaşıyor, sonra grileşerek siyah siyah oluyor.
BAHARIN EN GÜZEL YANI VE ÇUKUROVA
Akdeniz’in bahar iklimini
soluyor Çukurova. Toros dağlarındaki karlar erimeye başlıyor. Dağların eğimli
yamaçlarında kuzeyden güneye, menderesler çize çize suluyor Çukurova’nın
bereketli topraklarını. Dağ yamaçlarındaki köylerde pınar olup besliyor
Çukurovalıları. Buz gibi, bıçak gibi keskin!
Akdeniz, diğer bölgelerden
önce karşılıyor baharı. O yüzdendir ki, bahar en güzel tarafını Akdeniz’e
gösteriyor. Kırlarda, çiçekler arasında bir erkek, bir kızı öpüyor gözlerini
kapayıp. Baharın salıncakları sallanıyor parklarda bahçelerde. En güzel
mevsimin çocukları bisikletlerini pedallıyor.
Onları gördükçe, onları düşündükçe içimin de çocuklaşası geliyor. Onlar gibi koşmak, onlar gibi saklambaç oynamak, onlar gibi özgür olmak istiyorum.
BAHAR BU SABAH PENCEREMİZİ TIKLATTI
Sabahın erken saatlerinde balkondan caddeyi izlemeyi sürdürüyorum. Kim bilir belki de hiç dışarı çıkmadım ben bugün. Belki Akdeniz ikliminin dans ettiği coğrafyalarda da değilim, bir erkek bir kızı da öpmüyor gözlerini kapayıp. Belki bir düştü benimkisi. Belki dışarıda yağmur da yağmıyordu; baharın çocukları için yapılmış salıncaklar, tahterevalliler, kaydıraklar hep bir düzmeceden ibaretti. Ama gerçek olan bir şey vardı ki, bahar bu sabah tıklatmıştı penceremizi ve bizi çok mutlu etmişti. Soralım o halde: Acaba mutluluğun resmini yapabilir miydi, Abidin, bizim için? Anlatabilir miydi içimizden geçenleri dışımızdakilere?
YORUMLAR