Dünyadaki işletmelere paralel olarak ülkemizdeki işletmelerin de çok önemli bölümü aile işletmesi niteliğinde. Aslında içinde pek çok avantajı içeren bu durum son zamanlarda işletmelerin aleyhine bir durum sergilemeye başladı. Özellikle bölgemizdeki bazı büyük işletmelerin aile üyelerinin farklı nedenlerle yaşadıkları anlaşmazlıklar nedeniyle bölünmeye başladığı hatta bazılarının kapandığına şahit olmaktayız. Peki, neler oluyor da başarılı bir şekilde bugünlere gelmiş aile işletmeleri bu durumla karşılaşıyorlar?
Aslında bu tip bölünmelerin temelinde, çoğunlukla 3’üncü nesil arasındaki anlaşmazlıklar veya bu anlaşmazlıkların çatışmaya döneceğini öngören 2’nci neslin aldığı bölünme kararları yatıyor. Özellikle aile ilişkilerinin işletmeye doğrudan yansıdığı işletmelerde bölünmeler veya bölünmese bile gerçek potansiyelin altında bir performans sergilediklerini görebiliyoruz. Bölünme gerçekleştiğinde de çoğunlukla eski performansları yakalamak artık mümkün olmuyor.
Ayrıca, aileye dışarıdan katılan yeni üyeler (Gelin, damat, dünür) de bu tip sorunların yaşanmasında önemli bir rol oynayabiliyor. Eski çekirdek aile yerini artık daha küçük çekirdek ailelere bırakmakta ve her çekirdek aile üyesi önce kendi küçük çekirdek ailesinin ihtiyaçlarını ve önceliklerini önemsemeye başlıyor. 1’inci neslin hayatta olduğu durumlarda bu durumlar biraz ötelenmekle birlikte, bu sorunlar ilk fırsatta gün yüzüne çıkabiliyor. O kadar büyük emeklerle kurulan ve büyütülen işletmelerimiz maalesef kardeşler veya kuzenler arası çekişmelere kurban edilebiliyor. Aslında bu soruna tüm aile üyeleri çok üzülüyor. Ancak, ne yapılması gerektiği tam olarak bilinmiyor. En kısa ve çabuk çözüm “Kimseyi kırmadan herkesin hakkını alarak yola devam etmeleri olarak” bulunuyor ama bu durum çoğu firma için aslında sonun başlangıcını oluşturabiliyor.
Peki, sorunlar bu kadar net ise çözüm yolları neler, işletme sahip ve yöneticilerimiz neden bu çözüm yollarına başvurmuyor? İlk olarak hiçbir aile üyesi özellikle 1’inci nesil üyeler bu tip sorunların kendi ailelerinde yaşanacağına hiçbir ihtimal vermiyorlar. Çünkü, onlar için aile her şeyden önce geliyor, “Bizim ailede olmaz” inancıyla soruna yönelik bir tedbir alma ihtiyacı duymuyorlar. Olaylar bir kere yaşanmaya başladı mı ayrılmayı veya bölünmeyi durdurmak neredeyse imkânsız hale geliyor.
İLK HEDEF AYRILIKSIZ ÇÖZÜM
Bu sorunu diğer işletmelerde yaşandığını gören az sayıda işletme sahibi, teknik destek almak için bu konuda çalışan kişilere ulaşıyor ve önemli bir bölümü bu süreci daha az zararla atlatabiliyor. Sonuçta ya ayrılma bir şekilde önleniyor (ki burada önemli unsur herkesin kabul edeceği kuralların belirlenmesi ve bunun hem hukuki hem mali hem de yönetimsel altyapısının oluşturulmasıdır) veya ayrılma kaçınılmazsa bunun işletmeye ve aile üyelerine en az zarar verecek şekilde yapılması sağlanıyor. Ancak, bu aşamada dikkat edilmesi gereken çok önemli bir durum var: Kurum Kültürü. Eğer bu desteği veren kişi/kurum o işletmenin kurumsal kültürünü tam olarak anlayamamışsa, yapacağı öneriler şablon öneriler oluyor ve bu da işletmenin karşılaştığı sorunlara bir çözüm getirmiyor.
Peter F.DRUCKER’ın o ünlü sözünde belirttiği gibi “Kültür, stratejiyi kahvaltıda yer!” Burada önemli olan bir terzi gibi her işletmeye özgü öneriler geliştirmek ve süreci bu şekilde yönetmek. Eğer bu süreçler hakkıyla yönetilebilirse pek çok aile işletmemiz er ya da geç karşılaşacağı bu tür sorunların üstesinden gelebilecektir.
Aksi halde maalesef bölgemizdeki aile işletmelerinin bölündüğüne şahit olmaya devam edeceğiz.
YORUMLAR