‘Mevsim güz, kasımda aşk
başka’
Yılların biriktirdiği hüzün,
son günlerin yağdırmakta olduğu gözyaşı sürükleyip götürüyor bizi uzaklara.
Gökyüzü mavisi bakışlar
doluşuyor gözlerine, gözlerin okyanus derinliği oluveriyor.
Bulutlar sonbahar önceliğinin
yahut sonralığının kararsızlığını yaşıyor.
Kasım ayının en delidolu, en
doyumsuz, en karmaşık duygularıyla sarmalanıyor dört bir yanımız.
Ve sessizliğin sesiyle çoğalıyoruz.
DENİZE BAKAN BİR KAFE VE MIZIKA ÇALAN ÇOCUK
Denize bakan bir kafede
kahveni yudumluyorsun şu sıralarda, biliyorum.
Mızıka çalan bir çocuk
görüyorsun, parmakları üşümüş; mızıkanın melodisi duygularını kıpırdatıyor ve
sen iç dünyanda düşlerinle buluşuyorsun.
Bir şairin güz hüzünlenmesine
ortak oluyorsun ansızın:
“Mevsim güz/ kasımda aşk başka/ ayrılık, her mevsimde ayrılık. // Bir gidemedim denizlere/ denizlere bile gidemeyecek kadar yorgun isteklerim. // Kaç zaman geçti ana rahminden başımı alıp gideli/ zaman hangi yerde anlamlıydı ki/ zamanın anlamı var mıydı?”
UFUKTA KAYBOLMAYA YÜZ TUTMUŞ GEMİLER
Ellerin yanaklarında, kimi
zaman bakışların ufukta kaybolmaya yüz tutmuş gemilerde, kimi zaman tutkunun
kanat çırptığı günbatımı saatlerinde ve kulağında mızıkanın hüzünlü melodisi…
Zamanın anlamını sorguluyorsun
sen de tıpkı şair gibi.
Bir sonbahar ikindisini
yaşıyor, bir sonbahar ikindisinde o iki dizeye odaklanıyorsun:
“Mevsim güz/ kasımda aşk başka”…
AŞKLARIN EN MASUMU, EN DUYGULUSU
Bir başka iklimin, bir başka
coğrafyanın dönencelerinde de buluşan aşklar var, mevsimsizlik sona ererken.
Nice romana konu olan, nice
paragrafın cümlelerini titreten aşklar, nice şiirin bitiminde yağmur
sonrasındaki toprak kokusuyla dolan aşklar…
İşte, o aşkların belki de en
masumu, en gururlusu, en duygulusudur kasımda başkalaşmakta olanlar.
En güzelidir, en güzeli kasımda
başkalaşmakta olan aşklar.
Hele de kasımda aşka tutulanlar…
YILLARIN BİRİKTİRDİĞİ HÜZÜN
Yılların biriktirdiği hüzünden
bahsediyorduk ya yazının başında, son günlerin yağdırmakta olduğu gözyaşından
söz ediyorduk ya; işte, şairin dizeleri buluşturuyor hepimizi bu satırlarda ve
bize mızıkasıyla eşlik eden parmakları üşümüş o hüzünlü çocuk da, bir kasım
öğleden sonrasında, içimizdeki yalnızlıkları çoğaltmakta:
“Mevsim güz/ kasımda açar
kasımpatılar/ ve yakışır en çirkin sevgilinin avuçlarına. // Aşk başkadır ama
yalnızlık her dilde aynı anlamı yaşatır/ acı kokan her ayrılık, kasımda
anlamlanır/ ayrılık, anlamlıdır. // İçimde anlatılmaz bir ‘gitme’ isteği/ denizlerden
bir mavi avuçlarımda/ acı kokan kasımpatılar/ başkalaşan aşklar yüreğimde. // Kalmayı
öğrettiler bana, gitmek nasıldır ki/ nasıldır kasımda başkayken ayrılığa mahkûm
olan aşklar…”
YORUMLAR