Refleks
İklim değişikliği sorununun krize dönüşmeye başladığı dünyada, bu sorunun çözüm yolları tartışılıyor. Uzmanlar, nükleer enerji gibi sera gazı salmayan ve havayı kirletmeyen enerji kaynağının, çevreye salınan karbonun sınırlandırılmasında önemli bir araç olduğunu belirtiyor. Sera gazı etkisinde en büyük payı fosil yakıtlar oluşturuyor. Düşük karbonlu enerji üreten güneş, rüzgar ve nükleer, atmosferik sera gazı ve iklim değişikliğinin yönetimi için önemli enerji kaynakları olarak değerlendiriliyor.
“KARBONDİOKSİT ORANINDAKİ ARTIŞ DEVAM EDERSE REKOR SICAKLIKLAR GÖRÜLECEK”
Karbondioksit oranındaki artışın bu şekilde devam etmesi durumunda rekor sıcaklıklar görüleceğini, kuraklık, aşırı yağış, sel, fırtına, hortum ve kasırgaların artacağını kaydeden Kilis 7 Aralık Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Dekan Yardımcısı Dr. Muazzez Harunoğulları, “Uluslararası Enerji Ajansı, geçtiğimiz yıl karbondioksit emisyonunun bir önceki yıla göre artmadığını açıkladı. Ancak bunun yeterli olmadığını söylemek lazım. Birleşmiş Milletler Çevre Programı, küresel iklim değişikliğinin yol açacağı büyük krizin önlenebilmesi için sera gazı salınımlarının önümüzdeki 10 sene boyunca her yıl yüzde 7,6 oranında azaltılması gerektiğini bir raporla ortaya koydu. Buna göre, dünyadaki sıcaklık artışının bu yüzyıl sonunda 1,5 santigrat dereceyi aşmaması için ülkelerin sera gazı salınımlarını azaltma hedeflerini 5 katına çıkarması gerekiyor. Veriler, ülkelerin petrol, doğalgaz ve kömür üretiminin olması gerekenden yüzde 53 daha fazla olduğunu ve bu şekilde de küresel ısınma sınırının 2 dereceye sabitlenemeyeceğini de gösteriyor” diye konuştu.
“DÜŞÜK KARBONLU ENERJİLERE GEÇİŞ EN KRİTİK ADIMLARDAN BİRİ”
Meteoroloji Genel Müdürlüğünün verilerine göre, 2019 yılı Türkiye’de şiddetli yağış, sel, fırtına, yıldırım, şiddetli kar ve heyelan gibi 935 olayla en fazla aşırı hava olayının yaşandığı yıl olarak dikkat çekti. Dr. Harunoğulları, Türkiye’nin de iklim değişikliğinden en çok etkilenen ülkelerden biri olduğunu dile getirerek, “Fosil yakıtların verimsiz kullanımının, aşırı tüketiminin önüne geçilmesi ve düşük karbonlu enerji kaynaklarına öncelik verilmesi küresel iklim krizinin çözümündeki en kritik adımlardan biri olacak” ifadelerini kullandı.
“NÜKLEER ENERJİ, ÇEVREYE SALINAN KARBONUN SINIRLANDIRILMASINDA ÖNEMLİ BİR ARAÇTIR”
Son yıllarda yenilenebilir enerji kaynaklarının iklim değişikliği ile mücadeledeki rolünün daha fazla konuşulmasının olumlu olduğunu vurgulayan Dr. Muazzez Harunoğulları, ancak sadece bunun krizin çözülmesinde yetersiz olacağını belirterek, şunları söyledi:
“Düşük karbonlu elektrik üretimi ya da karbonsuz enerji kaynaklarına geçiş iklim krizine çare olacak uygulamalar. Yenilenebilir kaynaklardan enerji üretimi artırılmaya başladı. Bu, iklim için çok iyi bir şey. Güneşin ve rüzgarın gücünü kullanmak için yeni atılımlara ihtiyaç var. Rüzgarsız günlerde, bulutlu havalarda ve gece saatlerinde bile güç şebekesine temiz enerji tedarik etmemizi sağlayacak teknolojiler gerekiyor. Fosil yakıtlardan düşük karbonlu elektrik üretimine geçişte nükleerin rolü artık daha fazla dikkate alınıyor. Nükleer enerji, halihazırda dünyanın elektrik ihtiyacının yaklaşık yüzde 10'unu üreten karbonsuz bir elektrik kaynağıdır. Ayrıca yenilenebilir enerjiyi tamamlamak için çok güvenilir bir temiz enerji kaynağı olarak hizmet etmektedir.”
Küresel ısınma ve iklim değişikliği ile mücadelede olağanüstü çözümler olmadığını ifade eden Harunoğulları, “Bilimsel çalışmalar çok açık. Ekonomik İşbirliği Kalkınma Teşkilatı ülkelerinde geçen yıl nükleer enerjiden elde edilen elektrik miktarı yüzde 17,6’dan yüzde 18,5’a yükseldi. Böylelikle her yıl 33 milyar ton sera gazı saldığımız atmosfere ilave 1,2 milyar ton karbondioksit emisyonu eklenmesine engel olundu. Nükleer enerji gibi sera gazı salmayan ve havayı kirletmeyen enerji kaynağı çevreye salınan karbonun sınırlandırılmasında önemli bir araçtır” şeklinde konuştu.
“YENİLENEBİLİR ENERJİ KAYNAKLARI İLE NÜKLEER ENERJİ, SERA GAZI ETKİSİNİN AZALTILMASINDA ÖNEMLİ ROL OYNAYACAK”
Halihazırda var olan nükleer santrallerin yerine modern fosil yakıtlı santrallerin kullanılması durumunda dünya enerji sektörünce salınan karbondioksit miktarının yüzde 8 oranında artacağının hesaplandığını öngören Dr. Harunoğulları, şöyle devam etti:
“Enerji üretim ve tüketimi şu anda dünya genelinde sera gazı emisyonlarının yaklaşık yüzde 75-80’ini oluşturduğu göz önüne alındığında, yenilenebilir enerji kaynakları ile nükleer enerji, sera gazı etkisinin azaltılmasında önemli rol oynayacak. Hava kirletici gaz ve parçacıkların salınımı bertaraf edilecek, solunum yolu hastalıkları ve asit yağmurlarının etkisi büyük oranda azalacaktır. Nükleer ile ilgili endişelerden biri atıklar. Oysaki nükleer santrallerin işletilmesinden ortaya çıkan katı atık miktarı fosil enerji kaynaklarının işletilmesinden kaynaklanan katı atık miktarından çok daha azdır. Atık miktarı güneş enerjisi gibi yenilenebilir kaynaklara denk görülmektedir. Nükleer enerji alanındaki yeniliklerle daha güvenli, daha az atık üreten ve daha düşük maliyetli yeni nesil nükleer enerji oluşturulabilecek gözüküyor.”
Nükleer santral işletme ömrünün, diğer yenilenebilir santral türlerine göre daha uzun olduğuna da dikkat çeken Harunoğulları, “Güneş enerjisi sistemlerinin yaklaşık ömrü 20 yıl, rüzgar ise 20 ila 30 yıl civarındadır. Nükleer güç santralleri uzun yıllar boyunca (yeni nesil nükleer santrallerde yaklaşık 60 yıl) ihtiyaç duyulacak nükleer yakıtları kolayca ve ekonomik depolamaya imkan verdiğinden enerji arz güvenliğinin sağlanmasına önemli katkı sağlamaktadır. Türkiye, Mersin’de yapımı devam eden Akkuyu Nükleer Güç Santrali (NGS) ile ilk nükleer santraline sahip olacak. Bu santral, 60 yıl boyunca Türkiye’nin elektrik ihtiyacının yaklaşık yüzde 10’ununu karşılayacağı gibi kesintisiz, hava şartlarından etkilenmeden temiz enerji üretecek. Akkuyu NGS'nin 4 ünitesinin de işletmeye girmesiyle bir yıl boyunca 43 milyon tondan fazla karbondioksit salınımını önleyeceği hesaplanıyor” dedi.
YORUMLAR