Tekrar kullanıma evet, Tek kullanımlığa hayır!

Tekrar kullanıma evet, Tek kullanımlığa hayır!

Çukurova Üniversitesi, Su Ürünleri Fakültesi Öğretim Görevlisi Doçent Doktor Sedat Gündoğdu, tek kullanımlık plastiklerin hayatımızdan çıkması gerektiğini belirterek, Ambalaj sektörünün sorumluluk alarak tekrar kullanılabilir ambalajlar geliştirmesi gerektiğini söyledi.

18 Ocak 2021 - 10:09 - Güncelleme: 27 Mart 2021 - 11:33

Nadide Büşra Kaynak /Refleks

Çukurova Üniversitesi, Su Ürünleri Fakültesi Öğretim Görevlisi Doçent Doktor Sedat Gündoğdu, plastiğin daha az üretilmesi için kamuoyu oluşturulması ve tek kullanımlık plastiklerin yasaklanması gerektiğini belirtti. Refleks ’in bu haftaki röportaj konuğu olan Gündoğdu ile plastik kullanımı üzerine konuştuk.


GERİ DÖNÜŞÜM SEMBOLÜ KANDIRMACA

Plastik çöplerin canlı çeşitliliğine olan etkileri hakkında neler söylemek istersiniz?

Plastik çöpler, petrol türevli plastik üretimindeki artışla beraber önemli miktarda artmış ve çevre açısından en önemli küresel problemlerden biri haline gelmiştir. Küresel anlamda kitlesel üretimine başlandığı yıl olan 1950’lerden itibaren geçen sürede, plastik 2019 yılı itibariyle 368 milyon tonluk üretime ulaşmıştır. Şimdiye kadar üretilen plastiklerin hepsini bir araya getirdiğimizde ortaya yaklaşık 10 milyar tonluk bir üretim çıkmaktadır. Üretilen tüm bu çöplerin yaklaşık 7.5 milyar tonu çöp haline gelmiş ve bunun da sadece %10’a yakın bir kısmı geri dönüştürülmüştür. Kalan miktar da ya yakılmış, ya gömülmüş ya da çevreye terk edilmiştir. İşte bu çevreye terk edilen ve gömülen çöplerin de her yıl 20 milyon tona yakın bir kısmı deniz ve okyanuslara akmaktadır. Plastik bir kere çöp olduktan sonra ise çeşitli faktörler yardımıyla parçalanmakta ve daha küçük plastiklere yani mikro ve nanoplastiklere dönüşmektedir. Hem makro boyutlu hem de 5 mm’den daha küçük olan mikro boyutlu plastikler hem fiziksel olarak hem de kimyasal olarak canlı yaşamını tehdit edebilmektedir. Fiziksel olarak canlılar plastiklere takılmakta ya da onları yanlışlıkla yemek durumunda kalarak zarar görmektedir. Plastiğe takılan canlıların çeşitli organlarını kaybettiği ya da onu yemek zorunda kalanların da bir şekilde plastiğin fiziksel ve kimyasal özelliklerinden dolayı etkilenip zarar gördükleri bilinmektedir. Plastik, içerisindeki çeşitli kimyasallarla birlikte (BPA, Fitalat, vb.) canlıların büyümesini, üremesini ve gelişmesini olumsuz önde etkilemektedir. Yapılan çalışmalar özellikle BPA ve benzeri kimyasalların hormonları taklit ettiğini, fitalatların kanserojen olduğunu ortaya koymaktadır.

Günlük yaşantımızda kullandığımız her plastik ürün için gönül rahatlığı ile geri dönüştürülebilir diyebilir miyiz?

Diyemeyiz. Çünkü plastiklerin sadece birkaç türü (polietilen, polipropilen ve polietilen terefitalat) sınırlı sayıda ve şekilde dönüştürülebilmektedir. Genellikle bir kere dönüştürüldükten sonra da bir daha dönüştürülmeyecek materyaller (poşet, siyah plastik malzemeler, tekstil ürünleri) üretilmektedir. Örneğin bir PET şişe geri dönüşüme girdiğinde çoğunlukla ipliğe dönüştürülecektir. Kaldı ki ipliğe dönüştürülen kullanılmış plastiklerin de dayanımı düşük olduğundan ortaya çıkan yeni ürünler de ham plastikten elde edilenler kadar kuvvetli olamayacaktır. Eğer ki plastiğin geri dönüşümü geçerli ve etkili bir yöntem olsaydı, bugüne kadar üretilen 10 milyar tona yakın plastiğin çoğunu yakmak yerine geri dönüştürmüş olurduk.

Peki, geri dönüşüm sembolü bulunan ambalajlı ürünleri kullanmak daha iyidir denilebilir mi?

Denilemez. Çünkü geri dönüşümün belirli bir sembolü yok. Bu sembol konusu istismar edilen bir konu! Plastikler ve diğer malzemeler üzerindeki üçgen şekilli oklar içerisindeki numaralar geri dönüşümü simgelemiyor. Diğer yeşil renkli ok ise bir vakfın sembolü. Hepsi de tüketiciyi kandırmaya yönelik işaretler ve üzerinde bu sembol olan ürünlerin çoğunluğu ya yakılıyor ya da okyanus ve denizlere karışıyor ya da bir yerlerde karasal kirlilik yaratıyor. Plastiğin geri dönüşebildiği iddiası olduğundan daha abartılı olarak sunulan bir kandırmacadan ibaret. O sebeple en iyisi plastiği hiç kullanmamaya çalışmak ve hayat tarzımızı buna adapte etmek. Bunun yanında plastiğin daha az üretilmesi için kamuoyu oluşturmak ve özellikle tek kullanımlık plastiklerin yasaklanması için çaba harcamak daha faydalı olacaktır.


TEKRAR KULLANIM ÖZENDİRİLMELİ

Sosyal yaşamımızda neredeyse her alanda kullanılan plastik kullanımını nasıl azaltabiliriz? Önerilerinizi Refleks okuyucuları ile paylaşabilir misiniz?

Gündelik hayatımızda plastikleri azaltmak için öncelikle plastiği en çok kullandığımız alanları belirlemeliyiz. Bunu yaptığınızda karşınıza kişisel bakım ve mutfak ilk iki sırada çıkacaktır. Örneğin şampuan yerine ambalajsız sabun veya ev yapımı tariflerle kişisel bakım yapılabilir. Örneğin ben sabun ile duş alıp koltuk altı için de karbonat tozu kullanıyorum ve sadece bu iki küçük değişiklikle yıllık 30’dan fazla plastikten kurtulmuş oldum. Mutfak için ise en önemli adım planlı alışveriş. Kişiler sadece bez çanta ile alışverişe giderek bile birçok poşetten kurtulmuş olacaklar. Bunun yanında gramla satılan ürünler için de kendi kâsenizi götürürseniz alışveriş kaynaklı ambalaj yükünüzü ciddi oranda azaltabilirsiniz. Benzer şekilde dışardan yemek söylemek yerine evde yemek yapmak, ıslak mendil, kürdan pipet, plastik her türlü tek kullanımlıkları reddetmek ciddi bir plastik azaltımı sağlayacaktır. Ben örneğin dışarıdan yemek söylemek zorunda isem gidip kendim almayı ve giderken de kendi kâselerimi götürmeye özen gösteriyorum. Böylelikle onlarca anlamsız tek kullanımlık plastikten de kurtulmuş oluyorum.

Plastik yerine uygun alternatif bir ürün kullanımı ne gibi değişiklikleri de beraberinde getirir? 

Plastiğin yerine alternatif bir ürünün çok mümkün olmadığını düşünüyorum. Sonuçta bu miktardaki plastik tüketimi için ortaya konulacak alternatifler de ciddi bir kaynak tüketimi anlamına gelecektir. Tek çare plastiğe olan bağımlılığımızı azaltmak! Öncelikli olarak tek kullanımlık plastiklerin tüm dünyada yavaş yavaş olduğu şekilde ülkemizde de yasaklanması lazım. Ambalaj sektörü sorumluluk alıp tekrar kullanılabilir ambalajlar geliştirmeli ya da bir ürüne birden fazla ambalaj kullanmayı terk etmelidir. Depozito sistemi yaygınlaştırılmalı ve tekrar kullanım özendirilmelidir. Anahtar sloganımız tekrar kullanıma evet tek kullanımlığa hayır!

Türkiye’de Akdeniz’i plastikle en çok kirleten iki şehir Adana ve Mersin olarak tespit edildi. Bunun sebepleri konusunda bilgilerinizi aktarabilir misiniz?

Aslında bunu şehir olarak değerlendirmek doğru değil. Bu biraz da bunu ilan eden kuruluşun yanlış değerlendirmesi sonucu ortaya çıkmış bir sonuç. Bunu ilan eden vakfın referansı olan çalışmada da zaten şehir değil nehir ve bölge belirtiliyor. Seyhan ve Ceyhan nehri ile Kilikya havzasından bahsediliyor. Şimdi neden bu iki nehir ve bu bölge en kirli çünkü Çukurova Türkiye’nin en büyük tarımsal üretim alanı! Burada üretilen ürünü yiyen herkes bu kirlilikten sorumlu. Burada üretilen ürünlerin en çok ulaştığı yer İstanbul. O halde İstanbul daha fazla kirletiyor bile diyebiliriz. Çünkü tüketici tükettiği ürünün nasıl üretildiğinin farkında değil. Denetim yok, üretici bilinçsiz olduğu için de mesela işte bu tarımsal üretimde kullanılan tüm plastikler (sera poşetleri, damlama sulama boruları, ipler, ilaç kutuları vs.) olduğu gibi tarlada bırakılıyor. Sonra da ilk fırsatta denizlere akıyor. Bu da bu bölgeyi en kirli bölge yapıyor. Sonra diğer bir neden de akıntı sistemi. Akdeniz’deki akıntı sistemi Mısır, Lübnan, Kıbrıs, Suriye, Filistin gibi ülkelerin tüm çöplerini bizim kıyılarımıza taşıyor. Haliyle bu durumun sonucu olarak da Akdeniz’in en kirli sahilleri bizim sahillerimiz oluyor. Yani en kirli sahillere sahip olmamızda hem bizim çöp yönetimsizliğimiz etkili, hem de diğer doğu Akdeniz ülkelerinin çöpleri etkili.


TEK KULLANIMLIK KORONA ÇÖPÜ GÖRDÜM

Covid-19 dolayısıyla daha sağlıklı olduğu düşüncesi ile tek kullanımlık maske ve eldiven kullanımında artış söz konusu. Sizin de ‘‘Mikroplastik Araştırma Grubu’’ olarak ‘Tek Kullanımlık Korona Çöpü Gördüm’ adlı bir projeniz var. Projenin neler amaçladığı ile ilgili bilgilendirir misiniz?

Tek Kullanımlık Korona Çöpü Gördüm girişimi 10 aydır başlattığımız bir girişim. Amacımız bu çöplerin dağılımını ve en çok atıldığı ve biriktiği yerleri belirlemek. Böylelikle ilgili yerel yönetimlere bu konuda bir tavsiyede bulunabiliriz. Ancak yeteri katılımcıya hala ulaşamadığımız bir girişim. Bunun ilk nedeni yaygınlaştıramamam. Çünkü sosyal medya üzerinden duyuruyorum ve ilgili kişiler dışındaki insanlara pek ulaşamıyorum. Bununla ilgili bir haber bile yapılmış olmasına rağmen insanlar pek umursamıyorlar. Bunun yanında insanların bu durumu öncelik haline getirmeleri de zor gibi. Bu sebeple bu çalışmayı biraz daha sürdürmeyi planlıyorum. Zaten elde ettiğim verileri ara ara mikroplastik.org sitemiz ve Mikroplastik Araştırma Grubu sosyal medya hesapları üzerinden paylaşıyorum. Ancak dediğim gibi henüz istenilen düzeyde bir katılım yok maalesef. Katılmak isteyenler www.mikroplastik.org sitesini ziyaret edebilirler.

Çevre ve atık bilinci aynı zamanda ülkelerin gelişmişlik düzeyini de gösteren önemli bir ölçüt. Peki, siz Türkiye’yi bu açıdan değerlendirecek olursanız neler söylemek istersiniz?

Ben böyle bir ilişkinin olduğunu düşünmüyorum. Nedeni de şu! Dünyanın en çok çöp ihraç eden ülkeleri ABD ve İngiltere. Sonra işte Almanya, Fransa filan geliyor. Nereye ihraç ediyorlar? Çevre konusunda duyarlılığın, denetimin ve kontrolün olmadığı ya da sınırlı olduğu ülkelere. Madem gelişmişlik ile çevre bilinci ilişkili, o halde neden az gelişmiş ülkelere çöp gönderiliyor? Üstelik ihraç edilen ülkeler kendi çöpleriyle bile baş edemiyorken. Bakın Türkiye işte güzel bir örnek. ABD’nin İngiltere’nin Fransa’nın, Hollanda’nın ve daha birçok ülkenin çöpü Adana’da sağda solda yakılıyor illegal bir şekilde. Eğer ki gelişmişlik olarak temiz sokakları kast ediyorsanız orada haklısınız. Gelişmiş insanlar çevreye atmıyorlar çöplerini, çöp kutularına atıyorlar ama unutmamak lazım ki o gelişmiş ülkelerin devletleri o çöpleri gelişmemiş ülkelere gönderiyorlar.


PLASTİK HAYATIMIZDAN ÇIKMALI

Sedat Gündoğdu: ‘‘Plastiğin hayatımızdan çıkması lazım. Plastiğin hayatımızda da doğada da yeri olmamalı. Eğer ki böyle olmazsa dün anne plasentasında bulunan mikroplastikler yarın doğmamış çocuğun beyninde, kalbinde kısacası gelecek nesillerin bünyesinde de doğmadan yer edinecek’’


Bu haber 11165 defa okunmuştur.

YORUMLAR

  • 0 Yorum
Henüz Yorum Eklenmemiştir.İlk yorum yapan siz olun..
İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR x
‘İş’te başarının 5’li formülü
‘İş’te başarının 5’li formülü
Kadınların sorunu girişimcilikle çözülür
Kadınların sorunu girişimcilikle çözülür