Bir hobiniz yoksa eğer…
Esra ÖZDEN

Esra ÖZDEN

[email protected]

Bir hobiniz yoksa eğer…

30 Mayıs 2019 - 11:04 - Güncelleme: 30 Mayıs 2019 - 11:08

Kendi işimi kurduğumda çalışma arkadaşlarımızı belirlerken mülakatları ortağım Mehmet’le birlikte yaptık. Her görüşme sonrası Mehmet, “Ne yapacaksın çalışanının hobisini?” diye sordu. 

Oysa bir insanın ne zaman doğduğu, nerede doğduğu kendi elinde değil. Hatta hangi okulu bitirdiği, hangi mesleği seçtiği bile çoğu zaman kendi iradesi dışında gerçekleşir. O yüzden birini tanımak için sorulabilecek en güzel soru, “Boş zamanlarında ne yaparsın?”dır. Severek, isteyerek, keyif alınarak yapılan hobiler kişiyi tanımak için önemli ipuçları verir. 

Hobiler sadece kişiyi tanımak için değil, hepimiz için çok değerlidir. İş ve özel hayatta beklentilere cevap vermek her geçen gün zorlaşıyor. Amansız bir rekabetle karşı karşıyayız. Beklentiler de üzerimizdeki baskı da büyük. Dengede, ahenkte kalabilmek kolay değil. Tam burada insanın imdadına en çabuk hobiler yetişir. 

Hobiler sadece psikolojiyi düzeltmez. Tekdüzeliği, sıradanlığı ortadan kaldırdığı için yenilik ve icat için de gereklidir. Bugün neredeyse tüm endüstriler, mekanik işlerden yaratıcı işlere doğru kayıyor. O zaman hepimize ofis dışında ne yaptığını, kendilerini nasıl beslediğini bildiğimiz yöneticiler, siyasetçiler, çalışanlar gerekiyor.  

Bütün bunları neden yazdım? 

Geçen hafta aracımın bakımı için Opel Onatça’ya uğradım. Girişimcilik Ekosistemi Derneği’nin (GED) yeni üyesi Barış Onatça’yı da ziyaret ettim. Elindeki çok güzel tespihle başlayan sohbet ucu bucağı olmayan, üzerine bir kütüphaneyi dolduracak kadar kitap yazılan bir hobiye kadar gitti. 

Barış Onatça, bir koleksiyoner. Birkaç tespihle başladığı koleksiyonu önce 3 bin tespihe çıkarmış, sonra da nitelik ve çeşitlilik artırmak için 300’e kadar düşürmüş bir koleksiyoner. 


Yaklaşık bir saatlik tespih sohbetinde neler öğrendiğimi bir bilseniz…

Örneğin, kehribarı ağaçtan sızan sıvının çok uzun yıllar sonra taş haline gelen bir nesne olduğunu biliyordum. Ama onun sarıdan kızıla yüzlerce farklı renk ve tonda olduğunu bilmiyordum. 

Oltu taşından ametiste birçok doğal taştan tespih yapıldığını biliyordum da gergedan boynuzundan, kaplumbağa kabuğundan, göktaşından tespihlerin olduğunu bilmiyordum. 

İmameyi biliyordum ama imamenin üzerindeki üç küçük tanenin ne işe yaradığını bilmiyordum. 

Birçok iş insanının tespih koleksiyoneri olduğunu biliyordum da dünyaca ünlü koleksiyonerlerimizin, tespih ustalarımızın olduğunu bilmiyordum. 

Pahalı tespihlerin olduğunu biliyordum ama Katar’dan Dubai’ye kadar birçok koleksiyonerin Türkiye’ye gelerek bir tespihe 15 bin dolar verebildiğini bilmiyordum. 

Barış Onatça’nın 4 yıl önce tespih sanatının değerini anlatmak amacıyla Adana’da açılan ‘Divan-ı Tespih Üstatlar Sergisi’nin hamisi olduğunu biliyorum. Ama tespih konusunda eksper olacak kadar kendini geliştirdiğini bilmiyordum. 

Özetle, o kadar keyifli, o kadar bilgilendirici, o kadar “Hayatta başka şeyler de varmış” dedirten bir saat geçirdim ki…

Herkese çağrıda bulunuyorum. İş hayatında başarı monotonlukla gelmez. Konusu, çeşidi ne olursa olsun bir hobiniz mutlaka olsun.  

Görsel, işitsel ve sözel yeteneklerinizi, karar alma ve iletişim becerilerinizi, takım çalışmasına yatkınlığınızı artırmak istiyorsanız, yeni tanıştığınız kişilerle kolay iletişim kurmak istiyorsanız, network geliştirmek istiyorsanız…

Yoksa eğer bugünden tezi yok bir hobiniz olsun. 

++++++++++

‘BEETHOVEN’ BANA HİÇ BU KADAR İYİ GELMEMİŞTİ

Çukurova Bölgesi’nde İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi mezunları olarak zaman zaman bir araya geliyoruz. Okulumuzu hatırlıyor, hocalarımızı yâd ediyor, anılarımızı tazeliyoruz. Aramızda valiler de var kendi işini kuran da. Özel sektörde yöneticilik yapan da, sanatçı olan da… 

Mersin Valisi Ali İhsan Su da, bizim fakülteden. Geçtiğimiz günlerde bölgedeki mezunlar olarak Vali Ali İhsan Su’nun davetlisi olarak Mersin’e gittik. Vali Su’nun Mersin için özellikle 3 ‘T’si, yani ‘Turizm’, ‘Tarım’, ‘Teknoloji’ alanındaki düşünce ve icraatları ayrı bir yazının konusu.

Ben şimdi Mersin’den Adana’ya dönerken öğrendiğim güzel bir haberi ve sonrasında bir konseri yazmak istiyorum. 

Dönerken araçta okul arkadaşlarım, Adana Vergi Dairesi Başkanı Ahmet Tunalı ve özel sektörde profesyonel yönetici Mahmut Caner Özdolap vardı. Sohbet bir ara çocuklarımıza kaydı. Özdolap, 2003 doğumlu oğlu Sencer’in müziğe olan tutkusundan bahsetti. Henüz 3 yaşındayken kendisine alınan basit plastik bir melodika ile harika tınılar çıkardığını, oğlunun müziğe olan ilgisinin şu an konservatuara nasıl taşındığını anlattı. Hatta Sencer’in bir gün sonra Çukurova Üniversitesi’nde (ÇÜ) ‘Piyano Resitali’ olduğunu söyleyerek Ahmet Tunalı ve beni Sencer’in konserine davet etti. 


Elbette Ahmet Tunalı ile gidip yerimizi aldık. Klasik müziği severim. Ama bana ‘Beethoven’ hiç bu kadar keyifli, gururlu, ‘Sencer’in bonus saçlarından dolayı’ şirin gelmemişti. Sencer, 2013 yılından beri ÇÜ Öğretim Görevlisi Toyer Yaldız’la çalışıyor. Şimdiden Türkiye’nin başarılı piyanistleri arasına girmiş durumda ama kariyerini yurtdışında geliştirmeye ihtiyacı var. Sencer gibi yeteneklerimizin önündeki en büyük engellerden biri maddiyatla ilgili… 

İş insanlarımızın, kurumlarımızın sosyal yardımları var. Ama ben özel yeteneğe sahip bu çocuklarımıza pozitif ayrımcılık yapılması taraftarıyım. Bence her iş insanının hamilik yaptığı bir sanatçı adayı çocuğu olmalı.



Bu yazı 4285 defa okunmuştur .

YORUMLAR

  • 0 Yorum
Henüz Yorum Eklenmemiştir.İlk yorum yapan siz olun..

Son Yazılar