Adnan Dalgakıran’ın iş yaşamı, babasının İstanbul’da perşembe pazarındaki küçük bir atölyede başladı. Dalgakıran, torna tezgâhında çalışırken üniversite eğitimini de tamamladı.
Babasının atölyesinden ‘Dalgakıran Kompresör’ markasını çıkardı. Bugün 130 ülkeye endüstriyel kompresör ihraç eden şirketi, Türkiye’de alanının en büyüğü.
Markasını büyütürken sivil toplumda Türkiye Makine Üreticileri Dernekleri Federasyonu genel başkanlığına kadar yükselen, TÜBİTAK’ın ‘Bilim Kurulu’nda görev yapan Adnan Dalgakıran, belki de en fazla Beşiktaş’ın ikinci başkanı olmasıyla tanınıyor.
Dalgakıran, atölyeden makine sektörüne Türkiye markası kazandırmış başarılı bir girişimci.
Girişimciliğin yanı sıra TÜBİTAK’taki görevi nedeniyle üniversite-sanayi işbirliğine en fazla emek veren isimlerden biri. Bu özelliğine TOBB’da, TİM’de aldığı görevleri de eklediğimizde kamuyu da yakından tanıyan bir iş insanı.
Özetle, başarılı bir girişimci, iyi bir STK’cı ve akademik çalışmalara imza atan biri…
Adnan Dalgakıran, tüm bu deneyimlerini, tespitlerini ve önerilerini bir kitapta toplamış. Kronik Kitap’tan çıkan ‘Yüzleşme/Türkiye Vasatlıktan Nasıl Çıkar’ kitabını önceki hafta sonu bir çırpıda okudum.
Kitap, Türkiye’nin girişimcilikten sivil toplum kuruluşlarının mevcut durumuna, sermaye birikimimizden eğitim sistemimize, hukuk uygulamalarımızdan teşviklerimize kadar birçok alanda neleri yapıp neleri yapamadığımızı diğer ülkelerle karşılaştırmalı olarak gözlerimizin önüne seriyor. ‘Kendini eleştirebilme cesareti’ ile başlayan kitap birçok alandaki düzeyimize ayna tutuyor ve çözüm önerileri sunuyor.
Dalgakıran’ın ‘Yüzleşme’ adını verdiği kitap aslında hepimizin bildiklerini suratımıza adeta bir tokat gibi çarpıyor. Türkiye’nin var olan potansiyeline rağmen neden hâlâ gelişmekte olan ülkeler liginde kalabilme mücadelesi verdiğimizi, kişi başına düşen gelirde neden 10 bin dolarlar seviyesinde adeta debelendiğimizi, orta gelir tuzağından neden çıkamadığımızı anlatan bu kitapta bir iş insanının, bir girişimcinin, bir başarmış insanın, bir defalarca damdan düşmüşün, bir STK gönüllüsünün, bir ülke sevdalısının isyanı ve çözüm önerileri var.
Dalgakıran’ın 200 sayfalık kitabını 10 cümleyle özetlemem gerekirse…
1) Vasatlığımızla yüzleşme cesaretimiz olsun.
2) Fırsat kaçmış değil. Gençliğimiz Türkiye’yi ‘dünyada en çok yaşanılmak istenen yer’ yapabilir.
3) Her toplumun ‘yaratıcı sınıfı’ yüzde 3 ila 5’tir. Önemli olan, bu sınıfı sistemin tepesine koymaktır.
4) Girişkenlerin değil yenilikçi girişimcilerin önü açılmalı, bu kişiler teşvik edilmelidir.
5) Sivil toplum kuruluşlarımız ‘mış’ gibi değil, samimiyetle çalışmalı.
6) Sadece kalite ve katma değerin teşviklendirildiği bir model ortaya koymalıyız.
7) Sıcak paraya değil, fikirlere finansman sağlayan bir bankacılığa ihtiyacımız var.
8) Sorgulatan, analitik düşündüren, problem çözdüren, empati yaptıran bir eğitim sistemine şiddetle ihtiyacımız var.
9) Hukuk ve demokrasi iklimini sağlamadan ne yapılsa akıntıya kürek çekilmekten öte gidilmeyecektir.
10) Anaokulundan itibaren evrensel ve kendimize özgü değerlerle insan kaynağı yaratmamız şart.
Adnan Dalgakıran, benim de belki 10 yılı aşkın süredir üzerinde durduğum konuları akıcı üslubuyla toparlamış. Kitabı temin edip okumanızı öneririm. Belki kendisini uygun bir zamanda Refleks’in ‘Maskesiz Sohbetler’ programına konuk alır, birlikte yüzleşiriz acı gerçeklerimizle.
YORUMLAR