İşsizlik verileri
hayli geç açıklanıyor. Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) geçtiğimiz yılın Kasım
ayı verilerini 15 Şubat’ta açıkladı. Türkiye'de işsizlik oranı, Kasım 2018'de
bir önceki yılın aynı ayına göre 2 puan artarak yüzde 12,3'e yükseldi. Yani
işsiz sayımız, 706 bin kişilik artışla 3 milyon 981 bin kişi olarak kayıtlara
geçti.
İşsizlik verileri
içerisinde en fazla dikkatimi genç işsiz oranı çeker. 15-24 yaş grubunu
yansıtan genç işsizliğimizdeki artış yüzde 23.6 oranında. İşsizlik oranımızın
iki katından fazla.
Bunun anlamı şu:
Üniversitelerimizden mezun ettiğimiz gençlerimizin dörtte biri işsiz.
‘Eğitimli’ insan kaynağını değerlendiremeyen, üretime çekemeyen Türkiye
ekonomisinde sıkıntı hiç bitmeyecek.
Üniversite
eğitiminde planlama yapamadık. Üniversite sayımızı 206’ya çıkarırken bölümleri
öğrenci veya velilerin tercihine ya da popülariteye göre açtık. İş dünyasının
ihtiyaçlarına ya da günün gerçeklerine göre plan yapmadığımız için gençlerimiz
iş, iş dünyası da birçok alanda nitelikli personel arıyor.
Türkiye'nin en
büyük iş ilanı sitelerinden biri olan kariyer.net’i takip etmeye özen
gösteriyorum. Yüksek işsizlik oranına rağmen pazarlama, mühendislik, bilişim,
finans alanlarında ilanlar uzun süre panoda kalıyor. Bu çarpık tablonun bir
başka boyutu daha var.
Zaman zaman çeşitli
etkinlikler kapsamında üniversitelerde gençlerle bir araya geliyorum. Özellikle
konferanslarımda toplu halde bulduğum gençlere ‘Aranızda kimler kendi işini
kurmak istiyor?’ diye soruyorum. Sadece birkaç çekingen el kalkıyor. Girişimci
olmak isteyen oran şaşırtacak seviyede az. Neredeyse hepsi diploma töreninden
sonra kamuda çalışmak istiyor. Kamuda yeterince iş imkanı olmadığının
bilincinde olanların hedefi de kurumsal şirketler.
Bu gençler eğitim
hayatı boyunca şöyle bir ekonomiye sahip Türkiye’de yaşadı:
Değerlenen Türk
parası. Nispeten istikrarlı düşük kur. Buna bağlı olarak cazip ithalat. Ve
çılgınca tüketimle büyüyen bir ekonomi. Dahası düşük faiz ve bu faizlerle
alınan evler, arabalar, cep telefonları...
Gençlerimiz,
küreselleşmenin, büyümenin, istikrarın konuşulduğu afyonlanmış bir ekonomide
büyüdü.
Bugün tablo
değişti. Herkes, 2019’un çok zor geçeceğini söylüyor. Hatta yerel seçim sonrası
için felaket senaryoları yazan çoğaldı. ‘Üretmenin ve ihraç etmenin’ önemini
ekonomimiz iyice daralınca daha iyi anlamaya başladık.
Peki, tüketim
ekonomisine alışan, TV’lerdeki dizilerden yakın çevresine kadar sadece tüketimi
gören gençleri üretime, projeye, iş fikrine, girişimciliğe nasıl
yaklaştıracağız?
Bence yeni dönemde
ekonomi yönetiminin odaklanması gereken en önemli konunun üretim ekonomisi
olması gerekiyor.
Faizlerin
yükseldiği, kapanan işletmelerin çoğaldığı, yeni yatırımların gerçekleşmediği
böylesi bir iklimde üretimi, katma değeri, girişimciliği özendirmek elbette
kolay değil ama şart.
İşler daha fazla
sarpa sarmadan gençlerimizi üretime çekmenin yolu etkin bir girişimcilik
ekosisteminin çalıştırılmasından geçiyor. Bu sistemi sağlıklı çalıştırmak gençlere
4 günlük girişimcilik eğitimi verip 50’şer bin lira hibeyle, onlara cafe, butik
açtırmakla mümkün olamayacak maalesef.
Gençlerimizi ilgi
alanlarına yönelik işletmelere sokacağız. Fabrikalara, tarlalara, ar-ge
merkezlerine, laboratuvarlara, sokağa, çarşıya pazara ayak basmadan görkemli
plazalarda çalışamayacaklarını öğrenecekler. İş dünyasının başarılı ya da
başarısızlarını onlarla temas ettireceğiz. Kağıt üzerinde değil, etkin bir
mentorluk sistemi çalıştıracağız. Mevduatta hatırı sayılı kaynağı olanların
gençlerimizin iş fikirlerine yatırım yapmalarını sağlayacağız.
Buna mecburuz.
YORUMLAR