4 bin kilometre uzaklıktaki bir yayın kuruluşu Adana’nın toprağını, suyunu dert edindi. Biri kameraman diğeri muhabir iki gazeteci, çöp dökülen yerlerimize girip üşenmeden Avrupalı markaların ambalaj atıklarını yakından çekip, ekranlarına taşıdı. “Yazık oluyor güzelim Çukurova’nın toprağına suyuna. Adana, Avrupa’nın çöplüğü oldu” dedi.
Biz de “Vah vah. Düştüğümüz duruma bakar mısınız? Bize kendi medyamız değil, BBC sahip çıkıyor” dedik.
Milletvekillerimizden akademisyenlerimize, bazı medya kuruluşlarımızdan sözüm ona çevrecilere kadar geniş bir kesim bu argümanı yüksek sesle dillendirdi.
Ticaret Bakanlığımız da geçtiğimiz ay polimer atık ithalatını yasakladı.
Oysa gerek yurtiçindeki atıkları gerekse yurtdışından ithal ederek bu atığı işleyen 1345 lisanslı plastik geri dönüşüm tesisimiz vardı.
Bu sektörü biz yaklaşık 8 milyar dolar yatırımla oluşturabilmiştik. Bu tesislerde 300 bin kişi doğrudan istihdam ediliyordu. Yıllık 830 bin ton plastiği geri dönüştürebilme kapasitesine sahip bu tesislerimiz başta Avrupa olmak üzere dünyadaki rakiplerine kök söktürüyor ve ülkemize her yıl 770 milyon dolar ihracat geliri kazandırıyordu.
Dahası, geri dönüşümden elde ettiğimiz hammaddeyi ülkemizde faaliyet gösteren birçok sektör kullanıyor, orijinal hammaddeye 2 bin dolar yerine 700 dolar ödeyerek dünya arenasında daha rekabetçi olabiliyorlardı. Ve yine dahası, cari açığımıza neden olan plastik hammaddeye olan ihtiyacımız azalıyor ve ekonomimizin bu önemli yarasına merhem olunuyordu.
Geri dönüşüm, yani döngüsel ekonomi şu an gelişmiş ülkelerin üzerinde yoğunlaştığı bir numaralı konu. Ülkeler, dev şirketler, üretimlerinin mümkün olduğunca tamamını orijinal hammaddeden değil, geri dönüşümden elde etmenin hesaplarını yapıyor. Bunu hem çevre hassasiyetlerinden hem de daha rekabetçi bir pozisyon için arzu ediyorlar.
Dünyada döngüsel ekonominin 2050 yılında 900 milyar dolara yükseleceği hesaplanıyor. Türkiye mevcut deneyimi ve yatırım hızıyla bu pazarın 65 milyar dolarlık payını almayı planlıyor. Bu elbette Türkiye’nin rakiplerini ciddi manada rahatsız ediyor. Ve işin şimdiden çaresine bakmayı, Türkiye’nin bu alanda elde edeceği gelişmeyi durdurmak isteyenler var.
Türkiye’nin aldığı ithalat yasağı kararından sadece döngüsel ekonominin dünyadaki güçlü aktörleri değil, uluslararası petrokimya devleri de çok mutlu oldu. Zira ülkemizin plastik atığından elde edilen geri dönüşümle ihtiyacımızın ancak yüzde 8’ini karşılayabiliyoruz. Plastik atık ithal etmeyen Türkiye, ihtiyacının yüzde 92’lik bölümü için orijinal hammadde ithal etmek durumunda.
Şimdi plastik atık ithalatını durdurduk. Dövizle orijinal hammadde almaya devam edeceğiz. Meyve-sebze ihracatı için ürettiğimiz plastik kasadan çöp poşetine, otomotiv parçasından tarımsal sulamada kullandığımız borulara kadar her ürünümüzde maliyet artacak. Bu yolla zaten yüksek enflasyonumuz daha da yükselecek. Bu ürünlerin ihracatında rekabette zorlanacağız.
Coca-Cola’dan Zara’ya dünyanın birçok ünlü markası tüketicilerine geri dönüşümlü ürünleri kullanma taahhüdünde bulunmuşken, uzmanlar 2025’te orijinal hammadde kullanımının dezavantajlı olacağını ısrarla vurgularken Türkiye’nin aldığı plastik atığa ithalat yasağı, işleri daha da zor duruma sokacak.
Uluslararası medya ve bizim bir kısım medyamızla ve bu düşünceye destek veren milletvekillerimizden akademisyenlere yarattığımız olguyla bir karar alıp plastik atık ithalatını durdurduk.
En vasıfsız işçi çalıştıran sektörde birçok işletmeyi kapanmaya terk ettik. İşsizler ordumuza yeni neferler eklenmek üzere.
Elbette hiçbirimiz Türkiye’nin kirlenmesini istemiyor. Çöp değil plastik atık ithal eden ve bundan çok önemli ekonomik değer elde eden sektöre yazık ediyoruz. Atığın dönüştürüldüğü için bu duruma en çok çevrecilerin teşekkür etmesi gerekmiyor muydu?
Türkiye gümrüklerinin dünyanın en titiz, en araştırmacı, en denetimci gümrükleri arasında yer aldığını bile bile geri dönülmesi zor bir yola girmek niye?
Her sektörün mutlak firesi var. Bu fireyi maliyeti pahalı diye bertaraf etmeyen, uygunsuz olarak çevreye atan varsa en ağır cezayı vermek ve denetim kamunun görevi değil mi?
Konuyu her boyutuyla araştırmadan, tüm kesimleri dinlemeden, rasyonel değerlendirmeyi yapmadan karar almak güçlü Türkiye’nin davranışı olmamalı.
YORUMLAR