Selanik’ten
yola çıkan tren, çığlığı andıran düdük sesinin eşliğinde Manastır’da durdu. 15
yaşındaki delikanlı, sırtındaki torbası, elindeki tahta bavulla trenden indi.
Yatılı kalacağı Manastır Askeri İdadisi’ne (Askeri Lise) doğru yürürken, uzun
süre ailesinden ayrı kalacağına üzülmek yerine ruhuna uygun bir şekilde özgür
kalacağı için sevindi.
Üsküplü,
Selanikli, Beyrutlu, Bursalı çocuklar Osmanlı’nın dört bir yanından Manastır
Askeri İdadisi’ne yatılı eğitim almaya gelmişti. Onlarla tanıştı. Samimiyet
kurduğu ilk arkadaşı Ömer Naci oldu. Naci, edebiyat ve şiir tutkunuydu. Bu
tutkusunu kısa sürede ona da aşıladı. Kitabet öğretmeni Mehmet Asım, onun şiire
ve edebiyata olan aşırı ilgisinden rahatsız oldu. ‘Bu tarz iştigal seni
askerlikten uzaklaştır’ uyarısında bulundu. Buna rağmen Namık Kemal ve Türkçü
şair Mehmet Emin Yurdakul’un eserleriyle ilgilenmeye devam etti. Askeri eğitimin
yanı sıra alınan ‘Kozmografya’ (Gökbilim), ‘Makine’, ‘Mantık’, ‘Tarih-i Osmani’,
‘Matematik’, ‘Resim’, ‘Fransızca’, ‘Jimnastik’, ‘Kitabet’, ‘Akaid’, ‘Tarama’
gibi derslerden tam not alarak okulu aynı notları alan arkadaşı Ahmet
Teyfik’ten sonra ikincilikle bitirdi.
Bu
genç, ileride Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Atatürk olacaktı.
Bütün
bu detayları Makedonya ziyaretimiz çerçevesinde uğradığımız Manastır Müzesi’nde
Atatürk’e ayrılan bölümde öğrendim.
Lisede
askeri eğitimle birlikte alınan dersler dikkatimi çekti. 1890’lı yıllarda lise
öğrencisi çocuklara gökbilim, makine, mantık gibi dersler veren okullarımız
varmış. Bu okullarda eğitim alan birçok öğrencinin Cumhuriyet’in ilk yıllarında
çok önemli görevler üslendiklerini ve başarılı olduklarını biliyoruz.
Ekonomide
büyüme rekorunu hâlâ kıramadığımız yılların Cumhuriyet’in ilk yılları olduğunu,
kendi uçağımızı o dönem yaptığımızı, en önemli reformları o zaman
gerçekleştirdiğimizi, kadına bugünden daha çok önem vermeyi, nezaketi, zarafeti
o yıllarda yükselttiğimizi biliyoruz.
Osmanlı
ve Cumhuriyet’in ilk yıllarında eğitime verdiğimiz önemden neden vazgeçtik?
Atatürk’ün
duayen Milli Eğitim Bakanı Mustafa Necati’nin eğitim hamleleri neden kesintiye
uğradı?
1938
yılında Atatürk’ün vefatı ile ‘eğitim’ gözde alanlar arasından çıkarıldı. 1945
yılında Stalin Türkiye’den ‘Boğazlarda askeri üs’ kurma izni istedi. Bunun
karşısında ‘Milli Şef’ İnönü, ABD’den askeri destek istedi. ABD, ‘Truman
Doktrini’ kapsamında yardımlara başladı. Ama birkaç şartı vardı: 5 yıllık
kalkınma planları ve köy enstitüleri gibi Sovyet sistemi benzeri uygulamaları
kaldıracaktık. 1947 yılında Anadolu’daki 21 köy enstitüsü işlevsiz hale
getirildi, diğer okullarda müfredat hafifletildi.
Geldiğimiz
durum bu. Okullarında müfredatı güçlü olmayan ülkelerin güçlü ekonomileri de
olmuyor. Yeterince icat çıkmıyor, kurmay yetişmiyor, dehâlar azalıyor.
Sizce
bugün liselerimizin ‘Girişimcilik’, ‘İnovasyon’, ‘Yazılım’, ‘Uzay Bilimleri’, ‘İletişim’
gibi derslere ihtiyacı yok mu? İş dünyasından, siyasetten, bürokrasiden
başarılı isimlerin derse girebileceği, mentorluk, koçluk yapabilecekleri bir
sistem lazım değil mi?
Cumhurbaşkanlığı
hükümet sisteminin ilk bakanlar kurulu açıklanırken, Manastır Askeri İdadi’nin
Atatürk Müzesi’ndeki bu tablo gözümün önüne geldi. Tabloda Atatürk’ün o
yıllarda aldığı dersleri tekrar aklımdan geçirdim: Kozmografya, makine, mantık,
kitabet… Hem de 1800’lü yıllarda…
Açıklanacak
Milli Eğitim Bakanı’nı merakla bekledim. Zira son yıllarda yaptığımız onca
değişiklikle gençlerimizi, eğitimcilerimizi o kadar zor durumda bıraktık ki…
Bu
durumun değişmesi, değiştirilmesi gerekiyordu.
Gelişmek,
büyümek, kalkınmak isteyen güçlü Türkiye’nin Milli Eğitim Bakanlığı’na gelecek
kişi reformist, farklı, vizyoner biri olmalıydı.
Açıklanan
isim ‘Ziya Selçuk’ olunca çok umutlandım. Zira bu ismi tanıyordum. TED
Üniversitesi’nin kurucusu Ziya Selçuk, uzun süre deneme tahtasına döndürülen
eğitim sistemimizin yeniden yapılandırılmasında önemli işlere imza atar diye
düşünüyorum.
Güçlü
ülke olmak için güçlü eğitim sistemimizin olması gerektiğine inanıyorum.
Umutluyum. |
YORUMLAR