Bize söz verilmişti.
“Çukurova Havalimanı açıldığında uluslararası uçuş sayısı artacak” denmişti.
Şakirpaşa Havalimanı’ndan da Almanya, KKTC, Lübnan ve Rusya’ya uçabiliyorduk.
Değişen çok bir şey yok.
Bugün Çukurova Havalimanı’ndan sadece 7 ülkeye uçuş var.
Çukurova Havalimanı’ndan Adana’nın en fazla ihracat gerçekleştirdiği Irak’a uçuş var mı?
Yok.
Adana ve Mersin ihracatçısı, Erbil’e, Bağdat’a uçabiliyor mu?
Yok.
İhracatımızın üçüncü sırasındaki İspanya’ya uçuş var mı?
Yok.
Silifke’nin çileğini, Adana’nın çiçeğini Fransa’ya gönderecektik. Paris’e uçuş var mı?
Yok.
İtalya’ya ihracatımız hızla artıyor. Çukurova’dan Roma’ya uçabiliyor muyuz?
Yok.
Bölge iş dünyası yeniden yapılanan Suriye’de olmak istiyor. Şam’a uçabiliyor muyuz?
Yok.
Romanya, Mısır, İran pazarındaki etkinliğimiz artış yönünde. Bu ülkelerde uçabiliyor muyuz?
Yok.
Sadece ihracatımız için değil, gastronomi, sağlık turizminde ilerlemek isteyen Adana, dış ticaretini geliştirmek isteyen Mersin, Çukurova Havalimanı’ndan dış hat uçuş sayısının arttırılmasını bekliyor.
Milyonlarca Euro harcadık.
Dönümlerce tarım alanımızı hiç ettik.
Bari bunlara değsin.
Çukurova Havalimanı’ndan dış hat seferlerinin artması için talepte bulunan, ‘Sözünüzü tutun’ diyen, ısrarcı olan var mı?
Yok.
Başka sorum…
Türkiye, Çin ve ABD arasında!
Çin, dünya ticaretinin tamamına hükmetmeye kararlı.
Bunu agresif ihracatçılığından anlayabiliyoruz.
Her pazarda olabilmek için uzun süredir zararına satış yapıyor.
Çin bunu yapabilir.
Zira dış ticaret fazlası 1 trilyon dolara yükselmiş durumda.
Türk ihracatçısı Afrika’da, Asya’da ve Avrupa’da Çin’le rekabette iyice zorlanmaya başladı.
Çünkü, sanayicimizin üç temel sorunu devam ediyor.
1) Düşük kur
2) Yüksek enflasyon
3) Finansa ulaşmaktaki güçlük ve yüksek faiz.
Bu duruma bir de AB Ülkelerine yapılan ihracatta ‘Yeşil Mutabakat’ yükümlülükleri geldi.
Bu çerçevede sanayicinin yeşil dönüşüm gerektiren yatırımları yapması, akredite kuruluşlardan belgeler edinmesi, insan kaynağını eğitmesi gerekecek.
En temel sorunu finansa erişim konusunu çözemeyen sanayi kuruluşlarında yeşil dönüşüm nasıl sağlanacak?
Dünya pazarlarında agresif ihracatıyla Çin rekabeti, durgun ekonomisinin yanı sıra tedarikçilerinden yeşil mutabakata uyum zorunluluğu isteyen Avrupa Birliği ve dahası Trump’lanan ABD ile sanayimiz ve ihracatımızın stratejisi ne olacak?
Son yıllarda Türkiye’nin ABD’ye ihracatı artıyor bu da umut vaat ediyordu.
Ancak, Trump önceki gün şöyle bir açıklama yaptı:
Dünyanın her ülkesindeki şirketlere sesleniyorum. Gelin üretiminizi benim ülkemde yapın. Bunu yapmazsanız yüksek gümrük vergilerine razı olacaksınız.
İhracatta 13 milyar doları aştığımız ve daha büyük beklentilerimizin olduğu ABD’nin yeni tutumu bu.
Ekonomi yönetimi sanayici ve ihracatçımızın içerisinde bulunduğu duruma yönelik bir çaba içerisindedir diye düşünüyorum.
Bu arada Adana Sanayici ve İş İnsanları Derneği’nin Adana Büyükşehir Belediyesi ile Adana Ticaret Odası işbirliğinde hayata geçirmeye hazırlandığı ‘Yeşil Dönüşüm Koordinasyon Merkezi’ projesinin tanıtım toplantısına TÜSİAD Başkanı Orhan Turan da ‘Onur Konuğu’ olarak katıldı.
Yukarıdaki sıraladığım kaygıların giderilebilmesi çerçevesinde TÜSİAD Başkanı Turan’ın önerileri bence Türkiye’nin acil gündemi olmalı.
Başkan Turan’ın Adana konuşma metni sanırım TÜSİAD’ın web sitesine konacaktır.
Okuyun, ne söylemek istediğim daha net anlaşılabilir.
Ne ‘Doğa’mız olacak, ne ‘Mavi’ yüzü görebileceğiz!
Biri 7, diğeri 9 yaşındaydı.
Karnelerini aldılar.
Dersleri, ‘Pekiyi’, ‘Pekiyi’, ‘Pekiyi’ idi.
Tatili hak etmişlerdi.
Biri 40, diğeri 41 yaşındaydı.
Eğitim ve kariyer basamaklarını çıkarken çok yorulmuşlardı.
Biri uluslararası ölçekte bir sanayi kuruluşunun genel müdürü, diğeri insanlara destek olmayı çok sevdiği için yaşam koçu olmuştu.
Çocuklarına ‘Doğa’ ve ‘Mavi’ adlarını vermişlerdi.
Vatanı, yaşamı, dünyayı seviyorlardı.
İstanbul’dalardı, Kartalkaya yakındı.
Tatilin ilk yarısı buz gibi karda diğer yarısı sıcacık babanne evinde yani Adana’da geçecekti.
Karda üşüyemediler, cayır cayır yandılar.
Babanne evine değil, mezarlığa geldiler.
Ben de iki kız babasıyım.
Gel de bana anlat hadi.
Aşağılık otel sahip ve işletmecileri, daha fazla kazanacağım diye 76 canla birlikte Mavi’yi Doğa’yı da yaktı.
İtfaiyenin ‘Eksik, eksik, eksik’ dediklerini hırsıyla doldurdu.
Türkiye günlerdir suçlu arıyor.
Otel sahipleri dahil ‘Suçlu benim, suçlu biziz’ diyen yok.
Onur, şeref, ar, namus, haya, din, iman, vicdan, merhamet, erdem, haysiyet Bolu’nun zirvesinde karlar altında kaldı.
Böyle devam edecekse bu düzen...
Ne 'Doğa’mız olacak ne de biz 'Mavi’ yüzü göreceğiz.
Ziyanı yok.
Daha fakir olalım.
Ama ahlak gelsin.
Zararı yok.
Bugünkünden daha fazla çile çekelim.
Ama merhamet gelsin.
Önemli değil.
Biraz daha ezilelim.
Ama hukuk gelsin.
Varsın olsun.
Biraz daha ölelim.
Ama 'Sorumlusu biziz' diyenlerin, istifa edebilenlerin, onurun olduğu bir ülke gelsin.
Bir çınar daha devrildi
Tarsus’un Göçük köyünden çıkıp Mersin’deki okula başladığında onu ilk öğretmenleri anladı.
Yazmıyor, adeta harflerle sevişiyordu.
İstanbul Devlet Güzel Sanatlar Akademisi’ne gitti.
Hocası Emin Barın, Anıtkabir’deki yazıt işini almıştı. Güvendiği yardımcısı olmuştu.
1950’li yıllardı.
Türk basınında fotoroman furyası başlamıştı. Fotoğrafların üzerindeki anlatım yazılarını yazmaya başladı.
Manşetlerin, olayların resimlerini artık ondan soruluyordu.
Yeni Sabah, Akşam, Milliyet, Hürriyet onun çizdiği resim ve kaligraflarla tiraj rekorları kırıyordu.
Özellikle her 10 Kasım’da çizdiği Atatürk resimleri gönülleri fethediyordu.
Atatürk’ün bugüne kadarki en sevimli ve en doğal resmini çizdi…
Bu resmin orijinaline İngiltere’den bir müzayede evi 1.5 milyon dolar teklif etti, dönüp bakmadı.
Hepimizin karnesindeki ‘Gençliğe Hitabe’, O’nun hat sanatı eseriydi…
Kuran’ın Türkçe meali, Nutuk ve Yunus Emre Divanı’nda yeni yazıyla hat sanatını konuşturdu. Bu eserlere yıllarını verdi.
Atatürk’ün 100’üncü doğum yılı için basılan gümüş ve altın paraları tasarladı. PTT için 16 Türk Devleti Pul Serisi ona aitti.
Cumhurbaşkanlığı Kültür Sanat Büyük Ödülü sahibiydi.
Geçtiğimiz yıl Dr. Haluk Uygur, O’nu daha yakından tanımamızı sağlayan bir etkinlik düzenlemişti. Sanatçıya yaşarken değer verilen muhteşem bir saygı duruşuydu.
Yörük doğmuştu…
Şikâyet bilmezdi. Kanaatkardı. Misafirperverdi.
Yörük yaşadı...
Devletine yük olmadı, hırsı yoktu. İdeolojisi din, vatan, bayrak, Atatürk’ten ibaretti. Dağınıktı. O yüzden her eseri karmaşık bir o kadar anlamlı ve Picasso’yu kıskandıracak kadar güzeldi.
Sözleşmiştik. 100'üncü yaş gününde benim yeni romanıma kapak çizecekti. 98 yaşadı.
Yörük öldü.
Ehem Çalışkan’ı kaybettik.
2Blackdot&Refleks’ Haftalık Raporu
Dünyada ve Türkiye'de yaşanan gelişmeleri, onlarca parametre ve yüzlerce veriyi değerlendirerek sizler için 'Haftalık Rapor' hazırlıyoruz.
Çağ Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Murat Koç'un uluslararası güvenlik ve dış politika öngörüleriyle desteklenen bu raporların 'iş'e yaradığını düşünüyoruz.
2Blackdot Danışmanlık ve Refleks Gazetesi iş birliğine hazırlanan 'Haftalık Rapor'un daha kapsamlı hale getirilmesi çerçevesinde duayen bankacı, finans uzmanı sevgili Hakan Çalışkantürk'le çalıştık.
Size 'iyi ki Refleks abonesiyim' dedirtmekten başka gayemiz yok.
YORUMLAR