Prof. Dr. Nejat Erk’le Covid-19 sürecinde Adana ekonomisini konuştuk. Kışkırtıcı sorum, “Adana’nın ihracatı 10 yıldır neden 2 milyar dolar seviyesinde?” ile başladım.
Prof. Erk’in yanıtı şöyle:
“Adana’nın 2020 yılında Türkiye ihracat sıralamasındaki yeri 14’üncülük. Gaziantep, Konya, Mersin bu sıralamada son 10 yıllık dönemde Adana’nın hep üstünde seyrediyor. İhracat göstergesinin önemi ise, ilin rekabet gücünü yansıtmasından kaynaklanıyor. Özellikle ihracatın AB, ABD, Kanada, Japonya ve Kore gibi ülkelere yapılması ülke ve illerin ihracattaki rekabet gücünün yüksek olduğunu yansıtır. 2020 yılı ihracatında Adana ihracatının ülke sıralaması Irak, Almanya, Hollanda ve İspanya ile başlıyor. İhracatta ilk 4 ülke içinde 3’ünün AB ülkesi olması sevindirici ancak Adana’nın Irak ihracatının, Almanya, Hollanda ve İspanya toplamına yakın olması bu başarıyı gölgeliyor. Bunun anlamı, Adana ilinde sınırlı sayıda kuruluş, zor pazarlara ihracatı başarabiliyor, diğer ihracatçı firmalar daha geleneksel üretim yapan pazarlara ihracat yapıyor.”
Yani Adana ihracatının teknoloji düzeyinde sorun var. Prof. Erk, tasdikliyor ve ayrıntıları veriyor:
“Türkiye ihracatının yüzde 3,4 ü yüksek teknolojili ürünler grubunda yer alırken, Adana ihracatının sadece yüzde 1,3’ünü yüksek teknolojili ürünler grubunda gerçekleştiriyor. Türkiye genelinde ihracatın yüzde 35,8 düşük teknolojili ürünler grubunda gerçekleşirken, bu oran Adana için yüzde 53. Bu bulgular bir önceki gözlemimizi destekler nitelikte.”
Hemen, “Tek sorun ihracattaki düşük teknoloji mi?” sorumu yöneltiyorum, cevap hayli dikkat çekici:
“Adana’nın ihracat dışında da iş kurma performansı ve kurumların yönetimi tarzında da sıkıntı var. 2018 ve 2019 yıllarında seçilen iller arasında kurulan işyeri sayısına oranla en yüksek işyeri kapanan il Adana. Ayrıca Adana’nın yurtiçi ticaret performansına bakıldığında illerarası ticarette Adana, 17 ille yapılan ticarette açık verirken, 63 ile ise aldığından daha fazla satabilmiş. 2017 yılı sonunda toplamda ise 6,1 milyon lira açık verilmiştir. Bu durum, Adana’nın ihracat alanında yaşadığı güçlüğün yurtiçi rekabette de yaşandığını göstermektedir.”
“Bu kadar durum tespitinden sonra öneriniz nedir?” sorumun yanıtı ise şöyle:
“Hepimiz biliriz ki, Adana’da faaliyet gösteren birçok firma Türkiye ilk 500 firması arasında da yıllardır yer alıyor. Kurulmuş ve faaliyet gösteren bir işletmenin çok kısa sürede, öncelikle önemli ekonomik krizin yaşandığı bir ortamda değişim açısından önemli adımlar atılmasının güçlüğü yadsınamaz. Ancak her kuruluşun gelecek normal dönemlere ilişkin denemediği, üzerinde uzlaşı sağladığı adımları önceden tasarlaması modern şirket yönetiminin önemli bir yansımasıdır. Değişimin hangi alanlarda olması gerektiği ise hedef müşteri kitlesi tarafından belirlenmektedir. Diğer bir anlatımla, rakiplere bakarak veya içimizden gelen sesle adımlar atmak akılcı olmamaktadır. Bunun anlamı, ürettiğimiz ürün veya hizmete ilişkin olarak, müşterilerin talebini belirleyen unsurları araştırır ve rakiplerin sınırlı olduğu alanlarda üretimimizi değiştirir ve yenilersek gelecek çok şey vaat edecektir. Bu anlatımda, müşteri talebi üründen ürüne değişmekle birlikte, teslim süresi, çeşitlilik, kalite, sürdürülebilirlik, organik olma ve bu gibi müşteri tercih unsurlarını inceler ve şirket yapımıza en uygun farklılaşmayı gerçekleştirirsek, fiyat rekabetinden önemli ölçüde kurtulmuş oluruz. Biliniz ki, fiyat rekabeti sizin için birinci sırada yer alıyorsa, çok sayıda rakibin bulunduğu ve geleneksel bir üretim alanındasınız. Reel kârınızın yüzde 8’i aşması çok kolay değildir. Farklılaşma sizi kanlı denizlerden mavi okyanuslara taşıyacaktır ve hayata bakışınız olumsuzdan olumluya dönüşecektir.”
Prof. Erk’e “Değişim kolay mı?” diye soruyorum, tebessüm ediyor:
“Birçok girişimci farklılaşmayı salt yeni teknoloji olarak algılamakta, daha etkin ve akılcı çalışmanın da yukarıdaki farklılaşmayı sağlayacağı farkındalığını görmüyor. Covid-19 sadece sağlığımız ile sınırlı olmayan önemli değişim süreçlerini gözler önüne serdi. En ileri ülkelerde bile 3 yılda uygulanabilir hale gelebilen aşıları bir yıl içinde üreten firmalar milyonlarca kişiyi aşıladı ve insanlar aşı bulabilmek için olmadık yöntemlere başvuruyorlar. Demek ki gelinen noktada tüm yönetim kararlarının atik bir biçimde alınması gerekiyor, böyle yapmazsak atı alan Üsküdar’ı geçiyor. Unutmayalım ki ihracat sadece pazar araştırması sürecini içermez. İhracat aynı zamanda daha müşteri odaklı olmayı gerektiriyor. Tüm bir yaşam boyu korkular ve tereddütler içinde yaşamayla, bireysel ve sektörel katma değerinizi artırmamız mümkün değil.”
Ben bu kısa söyleşiden çok şey çıkardım.
Ya siz?
YORUMLAR