Sayın Valim, Adana'yı bir de benden dinleyin…
MEHMET ULUĞTÜRKAN

MEHMET ULUĞTÜRKAN

[email protected]

Sayın Valim, Adana'yı bir de benden dinleyin…

31 Ağustos 2023 - 23:40 - Güncelleme: 01 Eylül 2023 - 11:36

Sayın Valim,

Kendi geleneğim oldu. Adana’ya atanan her valimize yaşadığım şehri anlatıyor, sorunlarını çözüm önerilerimle birlikte arz ediyorum.

Biliyorum, bürokratlarınız size Adana’yla ilgili bilgiler vermeye başladı. Benim arz edeceklerim farklı ve çarpıcı. Belki de size hiç sunulmayacak. 

Örneğin, ilk çarpıcı bilgiyi sunayım. Cumhuriyet’imizin 100’üncü yılını kutlamaya günler kaldı. Kurtuluş Savaşı’mızın 19 Mayıs 1919’da Atatürk’ün Samsun’a çıkmasıyla başladığı söylenir ya. Doğru değildir, efendim. 30 Ekim 1918’de Mondros Ateşkes Antlaşması’nı imzalamıştık ya… Mustafa Kemal, görev yaptığı, şimdi Suriye olan toprakları askerleriyle terk etmek zorunda kalmış, Adana’ya gelmişti hani… İşgal kuvvetlerine Ortadoğu’daki, Balkanlar’daki topraklarımız yetmemiş, gözler Anadolu’ya dikilmişti. İngiliz ve Fransız gemileri İskenderun’dan Anadolu’yu işgale yelteniyordu. Mustafa Kemal, 5 Kasım 1918 günü Adana’dan verdiği emirle işgalcileri İskenderun’da topa tutturdu. Bir İngiliz gemisi batırıldı. Kimselere duyurulmadı, konu örtbas edildi. İstanbul Hükümeti, Mustafa Kemal’e çok kızdı. İngiliz ve Fransızlardan özür dilendi. Yani Kurtuluş Savaşı’mızın ilk kıvılcımı, 19 Mayıs 1919’da Samsun’da değil, 5 Kasım 1918’de Adana’da çakıldı. Mustafa Kemal, bir süre Adana’da kaldı. Kurtuluş planlarını Adana’da, Adanalılarla kafa kafaya vererek yaptı. Vatan kurtulduktan sonra Mustafa Kemal’in şunu söylediğini bilirsiniz: “Bende bu vekayiin ilk hissi teşebbüsü bu memlekette, bu güzel Adana’da doğmuştur.”

Sayın Valim,

Adana, ağırladığı herkese sonsuz fırsatlar sunar. İmkânlarıyla göz kamaştırır, şükrettirir, vatan sevdirir. Atandığınız şehir, dünyanın en verimli topraklarının bulunduğu şehirdir. Toprağı için, “Baston dikseniz yeşertir” denmesi bundandır. Su kaynağının bolluğu, uygun iklimi ve verimli toprağıyla Adana’nın üzerinde bir şehir henüz yeryüzünde keşfedilmemiştir. Dünyada tarımsal üretimde Adana’yla rekabet edebilecek, bu şehrin bileğini bükebilecek bir tek şehir yoktur. Ama gelin görün ki Seyhan, Ceyhan, Berdan nehirlerinin boşa aktığı Çukurova’da verimli toprakların hâlâ yarısı suyla tanıştırılabilmiş değildir. Şehir neredeyse kalubeladan beri “Keşke şu sulama sistemi sorunu çözülse” nakaratıyla inlemektedir. Şehir ayrıca iklim krizinden getireceği tehdit ve fırsatlardan bihaberdir.

Sayın Valim,

Sıcağımıza denk geldiniz, mahcubuz. Size denize girmenizi önereceğim. Deniz suyumuz Antalya’nınkiyle aynı. İki şehri de aynı güneş ışıtıyor. Bizim kum daha yumuşak. Bizdeki koy güzelliği Antalya’nınkine bin basar. Ama maalesef Adana’da size önerebileceğim, denize gireceğiniz bir tek tesis yok.

Sayın Valim,

Burada her sabah makamınıza giderken paleolitik çağda inşa edilen eserlerin üzerinden geçeceksiniz. Belki 3 bin yıllık tarihin üzerinde dolaşmaya kıyamayacaksınız; ama Allah’tan üzerini betonla, asfaltla kapladık da zarar görmüyor. Hele bir Tepebağ Höyüğü var. Kazılıp ortaya çıkarılsa dünyada gelip görmeyen kalmayacak; ama Göbeklitepe’nin namına şimdilik zeval gelsin istemiyoruz. “Tarımın, sanayinin nimetlerini yedik bitirdik de toprağın altındakiler mi kaldı?” diyor, bu zenginliğimizin üzerini örtmeye devam ediyoruz. Tepebağ’ı tüm insanlığa kazandırma girişiminiz olur mu, bilmem. Ama bürokratlarınız “Bu sıcakta şehir mi kazılır?” deyip sizden saklayabilirler. O yüzden küçük bir hatırlatma yapayım istedim.

Sayın Valim,

Toros dağlarımızı duymuşsunuzdur. Denize sıfır Adana’nın 3 bin 767 metre yüksekliği bulunan Kızılkaya Zirvesi de vardır. Yani aynı şehirde sabah denize girip öğleden sonra dağında kar tepeleyebilirsiniz. Ama tesis, yol, altyapı beklemeyin. Bürokratlarınız bunu söyledim diye de kızacaklar muhtemelen. “İş çıkarma, miskin miskin oturuyoruz” diyecekler. Haklılar, turizmde yeni alternatifler çıkarmak, proje üretmek yorucu. Ama bu Toroslar var ya… Bütün Avrupa’nın coğrafyası bir oluyor, 2 bin 500 bitki çeşitliliği ancak sunabiliyor. Bizim bu Toroslar tek başına 3 bin 500 endemik bitkiyi her yıl gözümüze sokuyor. Covid-19’la birlikte ilaç sektörü fellik fellik bu bitkilerin peşine düştü. Adana’nın dağlarında bu bitkiler her güz savrulup uçuyor da bizim hâlâ bir aspirin yapabildiğimiz yok. Bunu da bilgilerinize arz edeyim dedim.

Sayın Valim,

Osmanlı’nın hepi topu iki sanayi şehri vardı. Biri payitaht İstanbul, diğeri bir zamanlar Cebelibereket’in de bünyesinde bulunduğu Adana. Anadolu ilk elektriği bizim iplik fabrikamızda kullandı. Ta o kadar eskiyiz yani sanayide. Kayseri, Gaziantep, Denizli sanayiciliği Adana’dan öğrendi. Muhtemelen size bilgi verirken bunu da söylemeyecekler. Sanayiciliği bizden öğrenen Gaziantep var ya, ihracatta 10 milyar doları geçti. Biz 3 milyar doları yakaladık, sevinçten uçuyoruz. Durun bakalım, bekliyoruz. Hazar ve Ortadoğu petrollerini işleyeceğimiz Ceyhan’da rafineri, petrokimya tesisleri olacak diyorlar. Bizim mevduatta duran 10 milyar doları aşan paramız var. Ona dokunmak istemiyoruz. Faiz geliri ‘AGA’ yazan plakalı Jeep’ler almamıza, yılda birkaç kez dünyayı dolaşıp kürkçü dükkânımıza dönmemize yetiyor, elhamdülillah. Devlet gelsin, yatırımı yabancı getirsin diye bekleyişteyiz.

Sayın Valim,

Uzatıp daha fazla vaktinizi almak istemem.

İşin özü şu: Yöneteceğiniz şehrin imkânlarının çoğu G-20 ülkesinde yok. Ama miskinliğimiz en gelişmemiş 20 ülkeninkinden daha fazla. Bu yüzden işsizliğin en fazla olduğu şehiriz. Bu yüzden keşmekeş trafiğimiz, kirli havamız, gelir dağılımında uçurumuz mevcut. Şehrin birçok bölgesinde Türkçe kullanımı üçüncü sıraya düştü. Muhtar talebini geçtim, yakında Suriyeli Kaymakam istenecek gibime geliyor.  

İddiam da şu: Adana, doğru yönetilsin, Türkiye ekonomisini tek başına sırtlar. Türkiye’de tarımıyla Amsterdam’ı, turizmiyle Paris’i, sanayisiyle Duesseldorf’u geçme imkânına sahip tek şehir Adana’dır. Ama bu haliyle değil.

Efendim, hoş geldiniz.

Sizi bize, miskinliğimize uydurmak için hazırız!

+

NE KAYBEDERİZ Kİ?

Değerli Milli Eğitim Bakanım,

Çocuklar en değerli varlığımız.

Bu yıl bildik müfredatı bir kenara bırakalım. Çocuklarımıza sakin sakin:

  • Erdem nedir?
  • Hak, hukuk, adalet ne için vardır?
  • Vatan, bayrak, neden, nasıl sevilir?
  • Çanakkale’de aslında ne oldu?
  • Bu ülke hangi şartlarda kuruldu?
  • Cumhuriyet’e neden sahip çıkmalıyım?
  • Doğayla, hayvanlarla nasıl dostça yaşanır?
  • Nezaket, zarafet niçin önemlidir?
  • Neden üretmeliyim? Nasıl üretmeliyim?

Çocuklarımızla birlikte bu soruların üzerine yoğunlaşsak.

Yunus’u, Mevlâna’yı anlatsak.

“Lambada titreyen alev üşüyor” dinletsek.

“Altın hızma mülayim” çaldırıp Kerkük’ü hatırlatsak.

Neşet Ertaş’ı anlamaya çalışsalar.

Sabiha Gökçen’e, Aziz Sancar’a, Naim Süleymanoğlu’na, Hidayet Türkoğlu’na öykünseler.

Sadeleştirilmiş Nutuk, Safahat okutsak.

Sınav sorularını ‘Şu Çılgın Türkler’, Andrew Mango’nun Atatürk kitaplarından hazırlasak.

Ödev notlarını; ürettikleri yazılımdan, dikiş nakıştan, resimden, çaktıkları bir çividen, kurdukları takımdan, çalıştırdıkları kooperatiften, yetiştirdikleri hayvandan versek...

Ne kaybederiz ki?

+

BUNU BİZE YAPMAYA HAKKIN YOK DSİ!

Fotoğrafa bakın.

Burası, Adana’nın merkezinde Seyhan Nehri’nin kenarında…

Güya, 'DSİ 6. Bölge Müdürlüğü Seyhan Barajı Piknik Alanı' imiş.

Mezbelelik demek daha doğru.

Yer gök çöp. İnsan boyu kurumuş ot. Her tür illegal faaliyete uygun, adeta terk edilmiş bir pislik yuvası.

Kurumuş ağaç dalları yerlerde.

Belki de bura da yansın isteniyor.

DSİ 6. Bölge Müdürü her kimse çağrıda bulunuyorum.

Klimalı odandan çık. Sorumlu olduğun yeri bir gez.

Adana'yı böyle yerlerde sürümeye hakkın yok.

DSİ, bunu başka kentte yapabiliyor mudur?

+

Türkiye’de toplam servetin yüzde 40’ı nüfusun yüzde birinin elinde…

Hayat pahalılığı bu yüzde 1'in umurunda değil.

Enflasyon yüzde 99'u inim inim inletirken yüzde 1'e ilaç gibi yarıyor. Servetleri değerleniyor.

Orta Vadeli Program hazırlanıyor.

Eğer bu programda servet vergisi yerine işçiye, emekliye, kemer sıkma çıkarsa...

Eğer bu programda vergiler kasalarını dolduran bankalar, yüklü mevduat sahipleri yerine esnafa, KOBİ'ye kesilirse...

Bu yazı 12136 defa okunmuştur .

YORUMLAR

  • 1 Yorum
  • ibrahim inan
    1 yıl önce
    Kültür stratejiyi kahvaltıda yermiş... Adana kültürü kendine münhasır olduğunu düşünüyorum. Bu noktadan hareketle inanmadığı-güvenmediği sistemde yeri olmaz ve o sisteme ait insanlarla yürümez. Dolayısıyla olması gereken yapılması şart işlerin başında bu kültür uyumunun olması gerektiğinin altını nacizane cizmek isterim. İbrahim İnan

Son Yazılar